Bafralı Doktor Fevzi Birer`in Yaşam Öyküsü 3

Bafrali doktor fevzi birerin yasam oykusu
3.Bölüm- Meslek Hayatı ve Evliliği

Ellili yılların Bafra`sı son derece kültürlü insanların bir arada yaşadığı şehirlerden biridir. Tayinle dışarıdan gelenlerin yanı sıra avukat, eczacı veya doktorların yaşamayı reddedemeyeceği bir yer durumundadır.

Bu insanlar şehrin o zamanki cazibesine katılıp Bafra`da kalmışlar; Derler ki kadı çeşmesinden su içen, Bafra`dan kız alan bir daha buradan çıkamaz. Dr Fevzi Birer zaten Bafralıdır. Onun kaderi Bafra`ya çoktan yazılmıştır.

Fevzi doktorun Bafra`da sürdüreceği mesleği için önünde tek engel kalmıştır.

Her Türk genci gibi 1952 yılında vatani görevini yapmak için askere gider. Şanslıdır, ilk görev yeri vilayeti Samsun olacaktır.

Ülkemizde doktor sayısı çok az olduğundan, sivil hastalarında yararlanabilmesi için muayenehane açma izninden yararlanarak, ev olarak da kullanacağı, Samsun Subaşı`nda muayenehanesini de açacaktır.

 Bu dönem içinde, Bafra`nın tanınmış kişilerinden olan, siyah havyar tüccarı Ali İşman`ın kızı, Yüksel Hanımla sözü kesilir.

Yüksel Hanım, yine o yılların lise karşılığı olan, Ankara İsmet Paşa Kız Enstitüsü ikinci sınıfında okumaktadır. Okul ve evlilik arasında bocalasa da tercihini çok mutlu bir yaşam süreceği evlilikten yana yapar.

 Dr. Fevzi Bey, vatani görevine, 2 yıl kalacağı Trabzon`da devam eder. Orada da muayenehanesini açar. Trabzon`da çok sevilen ve tutulan bir doktor olacak, askerlik görevi bitip Samsun`a geldiğinde bile Trabzonlu hastaları onu bırakmayacaktır.

 Gelecekle ilgili yaşamına Samsun`da devam etmek ister. Trabzon`da askerlik yaptığı dönemde Samsun`daki muayenehanesini kapatmamış, hatta izine geldiğinde bile hasta kabul etmiştir.

 Henüz sözlü durumda olan Dr. Fevzi ve Yüksel çifti gelecekle ilgili planlarında değişiklik yapmak zorunda kalırlar.

Dr. Fevzi Bey`in ailesi, tek erkek evlatlarının Bafra`ya yerleşmesini ister.

Tekel caddesinde, İsmail Tarım`a ait, iki katlı tarihi binanın üst katını kiralayarak, Bafra`daki ikinci muayenehanesini açar.

 Tekel caddesinde, Dr. Fevzi Birer tabelası, tam 48 yıl asıldığı yerde kalacaktır.

İleride ona, 3 kız çocuğu da verecek olan Yüksel Hanımla 13.08.1954 yılında dünya evine girer.

Mesleğine âşık, çalışkan ve dürüst kişiliğiyle kısa zamanda Bafra`ya kendini kabul ettirecek, döneminin en çok hasta kabul eden doktoru olacaktır.

Nüktedan, esprili ve saygılı biri olduğundan dost ve arkadaş meclislerinde kabul gören biridir.

Her zaman kravat takıp, takım elbise giyer, fötr şapkasına yağmurlu günlerde yanından hiç ayırmadığı şemsiyesi de eşlik eder.

Komşusu Bakkal İrfanın yardımı ile garaja park ettiği otomobilini şehir içinde kullanmayı hiçbir zaman tercih etmez.

Öyle ki, yaz olsun kış olsun, evinden işine bir kez olsun otomobiliyle gitmez, sabah evden çıktığında çocuk, yaşlı, esnaf, memur karşısına kim çıkarsa, şapkasını başından çıkarıp, reverans eşliğinde tebessüm ederek selam verip işine gider, aynı işlemi evine dönüş yolunda da yapar.

Hastası olsun olmasın tüm Bafralıların saygı gösterdiği Dr. Fevzi Bey`i, Bafralılar, Fevzi Doktor olarak adlandırır.

Muayenehanesini son derece mütevazı bir şekilde donatmıştır. Bir masa, iki koltuk, sedye, Fransa`dan getirdiği mikroskop ve küçük tıbbi aletlerin dışında bir de gözü gibi baktığı ecza dolabı vardır.

Bazen kendi alıp koyduğu, bazense numune olarak verilen ilaçlardan tek bir baş ağrısı hapını dahi kimseye vermez, onlar fakir fukaranındır.

 Dolapta bulunmayan hapları yazdığı reçetelerin bazılarının altına not düşer ve hastasını Ahmet Ahıskalı`nın sahip olduğu Bafra eczanesine yollar. Yoksul hasta veya yakını dualar eşliğinde eczaneden ayrılır.

Reçetenin altında, “ilaç parası benden”  yazmaktadır. Hastadan muayene ücreti de almamıştır.

Hastalarına, yalnızca muayenehanesinde şifa dağıtmaz, meşhur deri çantasıyla hastaları dağ köylerinde de olsa muayeneye gider. Özellikle yaşlı hastaların gözdesidir.

O yıllarda elektrikli ve elektronik tıbbi aletler henüz yoktur. Tıbbi tahlillerde ancak büyük şehirlerde yapılabilmektedir. Fevzi Beyin Fransa`dan getirdiği mikroskop, işine çok yarayacak, bazı kan tahlillerinin dışında, enjektörle belden aldığı beyin omurilik sıvısını da inceleyerek, çok tehlikeli hastalıklar olan menenjit ve beyin kanaması teşhisini de koyabilecektir.

Koyduğu teşhislerin doğru çıkması onu tam bir efsane haline getirecek. Mikroskobunda yapamadığı tahlilleri Ankara`ya gönderdiğinde, hasta yakınları çok üzülecek. “Bizim hastanın durumu iyi değil”  diye endişeye kapılacaktır.

Yaşam Bafra`da hızla akıp giderken Dr. Fevzi ve Yüksel çifti çok mutludurlar. Evliliklerini aileye yeni katılan meyvelerle da süslerler. İlk çocuklarının adını Ayşegül koyarlar. Esma ikinci kızlarıdır. Üçüncü ve son çocukları olan kızları Nüket`in de aileye katılmasıyla 5 kişi olacaklardır. Herkesin tanıdığı sevilen, saygı duyulan örnek bir ailedirler.

Bafra`da yediden yetmişe herkesin tanıdığı örnek insan ve aile reisi Fevzi doktorla bende tanışacaktım.

 1969 yılında Gazi İlkokuluna kaydım yapılacak, okulla birlikte hafta sonları ve yaz tatillerinde babamın işyerine de gitmeye başlayacaktım. İşyerimize giderken en sevdiğim şeylerden biri de işyerlerinin tabelalarını okumaktı. Babamın Kadı Çeşmesi civarındaki işyerine çok yakın olan Fevzi Doktorun tabelasını artık okuyabiliyordum. Önünden geçerken defalarca okuduğum tabelanın bulunduğu muayenehaneye bende gidecektim. Soğuk bir kış günü çok üşütmüş, annemin tabiriyle takır takır öksürüyordum. Öksürüğüm geçecek gibi de görünmüyordu. Annem, babama, çocuk çok hasta, doktora götürüver demiş. Babamın, “Giydir de Fevzi Abiye gidelim.”  demesiyle, benim ilk hatırladığım muayenemi de olacaktım.

Bir doktorla, dolayısıyla Fevzi Doktorla ilk kez tanışacaktım. Heyecanla korku arasında bir tedirginlik yaşıyordum. İğne en korktuğum ilaçlardan biriydi. Ya iğne verirse ne yapacaktım? Muayenehanedeki sedyeye oturmuş bir yandan babamla sohbet ediyordu. Elindeki metal kaşığı dilime bastırarak boğazıma bakıyor, A dememi istiyor, sırtıma yapıştırdığı steteskoplada dinliyor, tık tık tık diye de eliyle sırtıma vuruyordu. Muayene bitmiş korktuğum başıma gelmişti. İğne yazacağım dedi. Birkaç çeşit hapın yanında yazdığı iğneye orada itiraz edemesem de eve vardığımızda, annemin yanında yaygarayı basacaktım.

Fevzi Doktorun muayenehanesinin altında, binanın da sahibi Tarımlar, kendi soyadlarını taşıyan bir işyeri açmışlardı. Babamla aynı işi yapıyorlardı.

İşyerine, Burhan Aytünür bakıyordu. Oğlu Orhan da bizim yaşıtımızdı. O da babasının bulunduğu işyerine gidiyor. Benim gibi çıraklık yapıyordu. Rakibiz ya, hafiften bir kıskançlıkta yok değildi. Burhan Amca, Fevzi Beyin dayısının oğluydu. Orhan, Fevzi Doktorun her yıl verdiği sermaye ile özellikle ramazan aylarında tel kadayıf satar. Küçük yaşına rağmen inanılmaz paralar kazanırdı. Fevzi Doktorun sayesinde bende para kazanacaktım. Hastalandığımda bastığım yaygara hiçbir işe yaramamış, babam reçetede yazan ilaç ve iğneleri alıp gelmişti. İyi tüccar ne de olsa, iğneden korktuğumu anlamıştı. Her işe ticari gözle bakabiliyordu. “İğneleri ben yapacağım, vurduğum iğne başına da 1 lira vereceğim.”  Teklif hiçte fena değildi. Kabul ettim tabii. Aldığım 10 lira bitene kadar mahallenin bakkalı benden çok memnundu. Okul, tatil, çıraklık derken her çocuk gibi bizde büyüyorduk. Bizim büyüdüğümüz yıllar ise büyüklerimizin yaşlanıp yeni hastalıklarla tanışması anlamına da geliyordu. Sevgili babaannem artık kalp ve tansiyon hastasıydı. Fevzi doktoru artık çok sık görmeye başlayacaktık. Babaannem rahmetli olduğu 1980 yılına kadar hep onun ismini anacaktı.

 Dr. Fevzi Doktor, evlendiği 1954 yılından 1975 yılına kadar oturduğu Bafra`dan, küçük kızı Nüket`in lise eğitimini Samsun`da yapmak istemesi üzerine, Samsun`un 56`lar semtinin Konya Apartmanında aldığı daireye taşınacak. Yaz kış her gün Samsun`dan Bafra`ya geliş gidiş yapmaya başlayacaktır.

Recep Yılmaz

  • BafraHaber Yorum
  • Bafralı Doktor Fevzi Birer`in Yaşam Öyküsü 3 içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0