Okuma `Eylemi`nin Serüvene Dönüşmesi (IV)

Okuma eylemi, uzun ve sancılı, bir o kadar da keyifli bir süreçtir. İyi bir okur, kitapta yer alan ve kendince önemli görünen her cümlenin altını çizer, hakkını verecek şekilde tahlil eder, gerektiği yerde eleştirir, duruma göre sayfanın alt ve üst veya yan bölümlerine dipnotlar düşer. İyi bir okur, okuduğu her kitabı kritik bir bakış açısıyla okur, kendisini büsbütün kitaba ve yazara teslim etmez, edemez. Kendine ait bir bakış açısı ve dünyası olmalıdır. Zihni pasif değil, daima aktiftir, hem alan hem de veren pozisyonundadır. Diğer bir deyişle, okur, okuma sırasında bir taraftan kitaptan bilgi ve deneyimler edinirken, diğer taraftan da bunların zihninde oluşturduğu imgeleri ve kalbinde meydana getirdiği duyguları verimli bir sürece dönüştürmektedir.

 

 Kitabın bütünlüğünü görmek, onu bütünsel olarak kavramak son derece önemlidir, ama bunu yaparken bazı önemli ayrıntıları da atlamamak gerekir. Daha doğrusu, ne bütünü ayrıntıya, ne de ayrıntıyı bütüne feda etmemek gerekir. Her iki tarafa da hakkını vermek daha sağlıklı bir yaklaşım gibi görünüyor. Bilgi akışı genelde kitaptan okuyucuya doğru olmakla birlikte, yine de kitap okumak, sonuçta bir bilgi, duygu, düşünce alış-verişi değil midir` Ciddi ve nitelikli kitaplar, bilgi yoğunluğu fazla olması ve daha farklı bir formata sahip olmaları dolayısıyla roman ve hikâye okur gibi okunmaz. Ağır ağır ve sindirerek okumak, okuma eyleminin hakkını vermektir. Aksi takdirde, onca emeğimiz boşa gidebilir, sadece okumuş olmak için okur ve kendimizi avutmuş oluruz.

 

Bazı kitaplar, dolayısıyla bazı yazarlar, düşüncelerini hemen ilk planda anlayabileceğimiz şekilde ortaya koymazlar veya kolayca düşüncelerini ele vermek istemezler. Onları anlamak için yoğun bir zihinsel çaba gerekir, bu şekilde okunan kitapların okurda daha kalıcı bir etki bıraktığını düşünenlerdenim. Belki de kimi yazarların zor bir üslup benimsemelerinin altında yatan mantık budur. Çünkü bilginin de bir bedeli vardır; bu bedel, anlama ve idrak etme çabasıdır; bir şekilde de ödenmelidir. Ciddi bir okuyucu, edinmiş olduğu bilgilerin bedelini bir şekilde öder ve bilginin kalıcı olması sağlanır.

 

Okumak, aynı zamanda zevkli ve eğlenceli bir uğraştır. Bu, kitap okumayı verimli bir sürece dönüştüren en önemli motive edici güçtür. Okuma alışkanlığının kazanılmasında ve sürdürülmesinde özellikle “edebiyat zevki” diye ifade edebileceğimiz duyguyu okurun tatması çok önemlidir. Bu noktada nitelikli hikâye, roman ve şiirler, okuma eyleminin olmazsa olmazı durumundadır. Edebiyat zevki, edebi eserler okunarak tadına varabileceğimiz ve algılayabileceğimiz, bizi kitaplara büyük bir iştiyak ve tutkuyla bağlayan estetik, ince ve zarif bir duygudur. Edebiyat zevkini tatmak, dört mevsimi aynı anda yaşamak gibi bir şeydir. Bu zevki tatma bahtiyarlığına ermek, cennete girmeyi hak etmiş, oraya girmek için kapıda bekleyen insanın duygu ve düşüncelerine benzer bir hali yaşamaktır. İlk defa dinlediğimiz, asla bitmesini istemediğimiz bir melodi, bir şarkı ve bir ritimdir. Rahmetli Cemil Meriç’in lise yıllarında sırf Victor Hugo’nun Sefiller adlı meşhur romanını okumak için bir hafta okula gitmemesinin nedeni sözünü ettiğimiz duygu değil midir` Büyük Alman mütefekkir ve şairi Goethe’nin büyük İran şairi Hafız’ın dizeleri önünde şapka çıkartmasına sebep olan şey, edebiyatın o eşsiz zevki ve tınısı değil de nedir`  

 

Edebiyat zevki denen duygu, basit, sıradan ve verimsiz bir şey değil, aksine bize hayat veren, hayatımıza hayat katan, derinlik ve renk veren, ruh üfleyen üst düzey bir duygular yumağıdır. Edebiyat zevki/sevgisi, kelimelerin ve cümlelerin ifade ettiği mananın doyumsuz tadını yüreklerimizin derinliğinde hissedebilmektir. Başka bir deyişle, edebiyat zevki, kelimelerin, cümle ve kalıpların, söz öbeklerinin ve üslubun büyüsüne kapılmak, o eşsiz dünyayı bihakkın tecrübe etmek, o dünyanın tılsımlı derinliğinde kaybolmaktır.

 

Okuduğumuz kitaplarda seviyeli bilgiyle birlikte sözünü ettiğimiz duygular yoksa o kitabın okura verebileceği herhangi bir şey de yok demektir. Duygusuz bir hayat, mekanik, matematiksel formüllerden örülmüş, hep bir hesap ve kitap işi olan, sıkıcı, yavan, kuru, yüzeysel, hayatın hiçbir rengini ve soluğunu yansıtmayan papağanvari ve aptalca bir hayattır. Böylesi bir içeriğe sahip olan kitaplar, okurun ne ruhunu ne de aklını besleyebilir, tam tersine köreltir.

 

Bazı kitaplar veya orada geçen bir cümle insanı çarpar, aklını başından alır. Kalbimiz hızlı hızlı atar, nabzımız yükselir. Bir an kendimizden geçeriz, benliğimizden boşanırız. Bu, yıllarca hasret ve sabırla aradığımız, ne olduğunu tam olarak bilmediğimiz, ama bulduğumuzda “evet, aradığım şey bu idi” diye düşündüğümüz ve sanki bir kutsal kitabın buyruğu gibi ulvi bir makamdan gelmişçesine dört elle sarıldığımız bir şeydir. O cümle, bizim için bir kitaba, belki birçok kitaba bedel olur. Adeta onlarca kitabın özeti gibidir.

 

 

 

  • BafraHaber Yorum
  • Okuma `Eylemi`nin Serüvene Dönüşmesi (IV) içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0