Gecenin Sesi (I)

Geceler bize ne söyler` Kulaklarımıza ne fısıldar` Geceleyin bu topraklar nasıl bir renge bürünür` Doğa, geceler boyunca nasıl görünür ve nasıl okunur` Geceler, ruhumuzda nasıl yankılanır ve yansır` Geceler, biz insanları nasıl ve niçin büyüler` Geceler, neden korkulara ve kabuslara efsunludur` Hiç şüphesiz ki, gecelerin insan hayatında son derece önemli ve vazgeçilmez bir yeri vardır. Geceler üstüne çok şeyler söylenmiş, çok şeyler yazılıp çizilmiştir. Ağıtlar yakılmış, şairlere ve aşıklara bulunmaz bir ilham kaynağı olmuştur. Tarih boyunca böyle sürüp giden bu durum, elbette ki, bundan sonra da aynı şekilde devam edecek gibi görünüyor. Peki gece, karanlığın, esrarengiz olmanın, sırların, kabusların mı göstergesidir, yoksa ruhsal ve bedensel dinginliğin, sessizliğin, sağduyunun, üretkenliğin, hayata daha bir sıkı tutunmak ve ona “merhaba” diyebilmek için bize uzatılmış bir el midir` Aslında, gece, ironik ve paradoksal bir mahiyete, karakteristik bir yapıya sahiptir. Binbir Gece Masalları’nda ifadesini bulan “Binbir Gece” tabiri, sadece sayı olarak binbir tane geceyi değil, aynı zamanda “gece”nin binbir yüzünün, çok çeşitli ve zengin katmanlarının varlığına da işaret eder. Gecenin binbir yüzünü, İbn Arabi’de ve Mevlana’da gördüğümüz, her nefes alış verişte, bu evrenin ve oradaki her şeyin değişmesi, dönüşmesi, her saniye farklı bir boyutta tezahür etmesi anaforu iyi açıklamaktadır. Bazıları karanlıktan/geceden korkar, ona korkulması gereken bir şey olarak bakar. İnsanların bir kısmı, cinler, hortlaklar, ölüler ve hayaletlerden korkar. Ama asıl korkulması ve sakınılması gereken şeyler, bunlar değildir. Çünkü bunların bir çoğu gerçeği yansıtmayan birer hayal mahsülüdür, gerçekliği olanlarsa, bize birşey yapamazlar. Bunlara aslında, sadece alışkanlıkların, psiko-sosyal kültürün doğal bir sonucu olarak bakmak doğru değildir. Evet, geceler, gerçekten de bazen korkulması, tetikte olunması gereken durumları bize yaşatabilir; içlerinde bu türden gerçeklikleri barındırabilirler. Örneğin, hırsızlık yapmak, birilerine tuzak kurmak, çeşitli entrika ve oyunların içine girmek, kısacası insanlara kötülük yapmak için gece belki de bulunmaz bir fırsattır. Dolayısıyla yılanlardan, aslanlardan, canavarlardan ve ölülerden değil, dirilerden korkmak, bu anlamda dikkatli olmak, dostumuzu ve düşmanımızı iyi tanımak gerekir. Çünkü, Tolstoy’un deyişiyle, bazı “insanların ışıktan çok karanlığı sevdiği, karanlık işlerle uğraşanların ışıktan nefret edip işleri aydınlığa çıkmasın diye ışığa doğru ilerlemedikleri” bir gerçektir. Bazıları için, gece, ayyaşlığın, sarhoşluğun, bir yerlerde sızıp kalmanın, naralar atarak figüranlık yapmanın bir açılımıdır. Bazıları için ise, gece, acımasızlığın, açlığın, sefaletin, kendi kaderine terkedilmişliğin, sahipsizliğin, işsizliğin, soğuğun ve ayazın bir işaretidir. Yeryüzü coğrafyasında ve bu topraklarda kim bilir ne kadar ayazın, zemheri soğununun titrettiği yürekler vardır! İşte gece bütün bunların üstünü örter ve onları geçici bir süre için gizler. Gece, yeryüzü coğrafyasını, eşyayı, bizi ve içimizi kalın ve simsiyah bir yorgan gibi örter. Geceler yoldaşımız olur, yalnızlık ve gurbet iliklerimize kadar işler, yalnızlığın dayanılmaz ağırlığını yüreklerimizin derinliklerinde yaşarız, bihakkın tecrübe ederiz, saatler geçmek bilmez, zaman bize inat durur. Köpeklerin havlamaları, aç kurtların ulumaları, rüzgarın uğultusu, yağmurun çiselemesi, çekirgelerin engin ve mükemmel senfonisi geceye apayrı bir anlam ve değer katar, geceyi “gecelerin gecesi” yapar.
  • BafraHaber Yorum
  • Gecenin Sesi (I) içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0