Okuma `Eylemi`nin Serüvene Dönüşmesi (I): Kitapların Gizemli Dünyası

Bu satırların yazarı kırk yıllık ömrümün neredeyse dörtte üçünü kitaplarla geçirmekten ve bir kitap müdavimi olmaktan büyük bir onur ve mutluluk duymaktadır. Kitapların kokusu, başlığı, kapak kompozisyonu, cildi, ele aldığı konu, üslubu, kütüphanedeki yerleri, duruşları, daha da önemlisi onlara dokunmak insanın içinde tarifsiz duygular meydana getirmektedir. Kitapçılara takılıp saatlerce kitaplara bakmak, yeni çıkanlar ve ilgimizi çekenler varsa imkânlar nispetinde onları satın almak, kitap fuarlarına ve imza günlerine katılmak, satın aldığımız bir kitabı yazarına imzalatmak ve kitabın yazarıyla tanışmak, kitap dostlarının vazgeçilmez zevkleri arasındadır. Yazarlar, gençlik yıllarımda zihnimde uzun bir süre örnek alınması gereken, gizemli, karizmatik ve büyük adamlar olarak kalmıştır.

 

“Kitap okumak” ne demektir` Kitap okumak, sandığımızın da ötesinde ciddiye alınması gereken bir uğraş, insan için bir hayat ve memat meselesidir, öyle olmalıdır. Okuma eylemi, asla yeri başka bir şekilde doldurulamayacak soylu bir uğraştır. Kitap okumak, boş zamanlarda yapılamayacak kadar bir ciddiyet ve titizlik ister, okumanın doğası böyledir. Başka türlü olmaz, olamaz. Okumak, hayatla, orada olup biten hadiselerle, daha da önemlisi insanın kendisiyle ciddi bir hesaplaşmaya girmesidir. Dolayısıyla okumak, bu hesaplaşmayı göze alabilen yiğitlerin, bitmek bilmeyen bir sabır ve metanetle iğneyle kuyu kazar gibi bilgi ve hikmeti arayanların, kılı kırk yaranların, kendini ve benliğini keskin giyotinin altına koyabilenlerin harcıdır. Kitap okumayan, okutmayan, okudukları üzerinde kafa yormayan, hayatın muhasebesini yapmayan, yapamayan insanların kesinlikle “üçüncü sınıf hayat” yaşadığını düşünüyorum. Bu, sadece basit ve sıradan insanların yaşadığı bir hayattır. Böylesi bir hayat, yaşanmaya değmez. Nitekim büyük filozof Sokrates, bu gerçeğe işaretle, haklı olarak “sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez” der.

 

Okumanın bize kazandıracağı en büyük şey, hayatı yaşanmaya değer kılmak, daha yaşanabilir bir hayatı ve onun felsefesini bize kazandırmak, daha güzel, daha derin, daha kuşatıcı ve daha onurlu bir hayat yaşamaktır. Böyle bir hayatı gelecek nesillere miras bırakmaktır. Hayatın yaşanmaya değip değmeyeceğinin ölçütü, onu sorgulamak, kalıcı ve kapsamlı bir kritikten geçirmektir. Dolayısıyla kitap okumayı kendisine bir meslek edinmiş, “var olmayı”, varlığını okuma eylemine bağlamış ve adamış, kitapların gizemli dünyasını keşfe çıkmış bir seyyah için bu hayat kesinlikle birinci sınıftır. Aklı başında, sağduyulu her insan, doğal olarak birinci sınıf hayatı üçüncü sınıf hayata yeğ tutar.

 

Okumak, okunabilecek ne varsa, herhangi bir seçki yapmadan her şeyi okumak mıdır` Yoksa nitelikli kitaplar için bir seçim ve tercih yapmak mıdır` Bazı insanların bazı yemeklere karşı alerjileri vardır, isteseler de onları yiyemezler. Yerlerse sindiremezler, mideleri dahası sağlıkları bozulur. İnsan, bulduğu ve önüne gelen her şeyi nasıl yiyemiyorsa, eline geçen her kitabı da okumamalıdır. Okursa, boşa zaman harcamış olur, zoraki bir iş yaptığı için verimsiz ve gereksiz bir çabaya girer, daha da önemlisi zihnini anlamsız ve boş düşüncelerle doldurur.

 

Bu tür kitapların hazmı ve sindirimi mümkün olmaz. Ortaokul yıllarında İsmet Özel’in bazı kitaplarını okumuş, ama pek bir şey anlamamıştım. Buna rağmen kitabın sonunu getirmiş, ancak geride baş ağrısı ve sıkıntıdan başka bir şey kalmadığını görmüştüm. Kaliteli olmasına rağmen okuduğumuz kitapların kültürel seviyemize, ilgi ve alakamıza uygun olması son derece önemlidir. Okuduğunu anlamayan veya çok az anladığı halde anladığını zanneden okur, ciddi bir sindirim ve içselleştirme sorunuyla karşı karşıya kalmış demektir. Böylesi durumlarda kitap nitelikli olsa bile seviyemizi aşıyorsa, o zaman ruhsal, dolayısıyla bedensel dünyamız bundan kaygı verici boyutta zarar gördüğü gibi başkalarına da zarar verebiliriz. Nitekim Cervantes’in ünlü Don Kişot adlı yapıtında hikâyenin başkahramanı Don Kişot, sürekli Şövalye hikâyeleri okur ve bunları gerektiği gibi sindiremediği/içselleştiremediği için kendisini Şövalye, karşısındaki nesneleri ve canlıları da düşman zannederek hem kendine hem de başkalarına zarar verir. Burada kahramanımız, ciddi bir sindirim ve içselleştirme sorunuyla karşı karşıyadır. Benzer sorunlar, bugün de yaşanmaktadır. Ancak görebildiğimiz kadarıyla bugün en büyük sorun, sindirme ve anlamlandırma çabası değil, “okumama” problemidir. Kesinlikle bir seçki yapmalı, kendi entelektüel düzeyine ve ilgi alanına uygun kitaplar okumalıdır. Okur, bu konuda bilgisine ve kişiliğine güvendiği kişilerden ve öğretmenlerden yardım alabilir. Zaten, okudukça zaman içinde kendine ait özel tecrübeleri de olacaktır. Daha sonra kaliteli ve düzeyli kitaplardan ödün vermeyecek, hep kaliteyi arayacaktır.

 

 

  • BafraHaber Yorum
  • Okuma `Eylemi`nin Serüvene Dönüşmesi (I): Kitapların Gizemli Dünyası içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0