Hayatın Dışına İtilen Felsefe: Kayıp Halka (I)

Toplumda, hatta eğitim görmüş ve belli ölçüde mürekkep yalamış zevat arasında bile felsefenin popülaritesi neredeyse hiç yok gibidir. Felsefe, işi olmayan, fildişi kuleden ahkâm kesen, elinde puro tüttüren, toplumdan tamamen kopuk, boş ve gereksiz işlerle uğraşan elit bir kesimin mesleğidir adeta. Bu anlayışa göre ne felsefenin ne de bu insanların topluma ve bu topraklara verebileceği hiçbir şey yoktur. Ayrıca, felsefe ile uğraşan herkes, bir şekilde kafayı sıyırmakta, saçma sapan tavırlara bürünmektedir. Buna göre, Gazali, İbn Sina, Farabi, İbn Rüşd gibi birçok ünlü İslam filozofu ve düşünürleri hayatlarını bir hiç uğruna harcamış ve yüzlerce eser kaleme alırken anlamsız ve gereksiz bir uğraş vermişlerdir (!).Yapa geldiğimiz tek şey, felsefe ve felsefi düşünce hakkında bunların gereksizliğini dile getiren birkaç basmakalıp söz, klişeleşmiş bir takım sözlerden ibarettir. O nedenle, “felsefe yapmak”, boş, anlamsız, gereksiz ve seviyesiz konuşmalara gönderme yapan bir tabir olarak kullanıla gelmiştir.

Felsefe alanında yüksek lisans ve doktora yapan öğrencilere bile bu toplumda bazı Müslümanların tahammülünün olmadığına, neredeyse bu işle uğraşan öğrencilere dinsiz muamelesi yapacak kadar ileri gidebilenlerin olduğuna (hem de bunlar belli bir sevinin üzerinde olduğunu sandığımız insanlar) şahit olmak beni üzüyor. Ne yazık ki, bu şekilde felsefe ve felsefi mirasımız geçmişte olduğu gibi bugün de hayatın dışına itilmiş ve gereksizliğe mahkûm edilmiştir. Hem de bu mirasın birinci dereceden varisleri ve çocukları tarafından. Bu, geçmişimize, kadim kültür ve medeniyet mirasımıza ve bu mirasın sahiplerine yapılan büyük bir saygısızlık, daha da vahimi büyük bir ihanetten başka bir şey değildir.

 Ancak burada vurgulamadan geçemeyeceğimiz bir husus da, halkın ve insanlarımızın felsefeye karşı olumsuz tavır takınmalarının kökenin de halktan, bu toprakların kültüründen ve ruhundan kopuk, burnu havada bazı felsefecilerin tutumlarının da rol oynadığı bir gerçektir. Çünkü bugünkü felsefe (çağdaş felsefe), hikmetten, bilgelikten, metafizikten ve sahici mevzulardan büyük ölçüde kopmuş, belli bir alana sıkışmış, kuru, sığ ve derinlikten yoksun olan bir felsefe görünümü vermektedir. Bu türden olumsuzluklarda da felsefenin gereksizliğe mahkûm edilmesinde önemli rol oynamış olmalıdır. Ancak bütün bunlar, reddi mirası gerektirmez ve böyle bir şeyi de meşru kılmaz.

Bir zamanlar bu topraklara renk katmış, dünya çapında büyük âlimlerin, filozofların, hekimlerin, ilim ve fikir adamlarının yetişmesine vesile olmuş olan felsefemiz ve felsefi mirasımız nasıl oluyor da hem de o mirasın çocukları tarafından hiç düşünmeden bir çırpıda bir tarafa atılabiliyor ve hayatın dışına itilebiliyor` Bu, bir densizlik, basitlik ve seviyesizliktir; daha da önemlisi ciddi bir duyarsızlıktır. Bu konularda ahkâm kesenler, hor gördükleri, aşağıladıkları ve gereksizliğe mahkûm ettikleri felsefe ve felsefecilerimizin hangi eserini okuma zahmetinde bulunmuşlardır` Ne kadar bu konuların içinde yer almışlardır` Bu muhteşem mirası tanımak için ne kadar çaba sarf etmişlerdir` Bunlar yapılmadığı takdirde, bu büyük insanların ne düşündüklerini, neyi tartıştıklarını ve insanlık düşüncesine ne kattıkları nereden ve nasıl bilinecek` Onların çapını ve derinliğini nasıl anlayacak ve bunlar üzerinden yeni bir şeyleri nasıl üretip inşa edebileceğiz` Aslında bir iki istisna dışında hiçbirimiz bu büyük dehaların ve düşünce ustalarının eserlerini okuma ve anlama zahmetinde bulunmamışızdır. Ülkemizde, genel olarak İslam kültür mirasının ve medeniyetinin boy gösterdiği topraklarda yaşayanların felsefeye ve bu işlerle iştigal eden zevata karşı genel bakışı ana hatlarıyla böyle.

Gerçekten de felsefemiz ve buna ilişkin köklü ve derin felsefi mirasımız böylesine olumsuz bir bakış açısını hak ediyor mu` Peki, bu iddialar ne ölçüde doğrudur` Ya da ne kadar gerçeği yansıtmaktadır` Bunların sorgulanması gerekir. Biz genelde hakkında neredeyse hiç bilgimiz ve ilgimiz olmayan konular da bile ahkâm kesmeyi çok seven bir milletiz. Çok az okuruz veya hiç okumayız, ama çok konuşuruz. Çok konuştuğumuz ve her şeyi bildiğimizi sandığımız için bilen insanları dinleme lüksümüz de yoktur. Okumak, araştırmak ve kafa yormak yerine kolaycılığı yeğ tutmak, bu toprakların çocuklarına yakışmıyor, dahası bu, olsa olsa üçüncü sınıf bir insanın tavrı olabilir ancak.

  • BafraHaber Yorum
  • Hayatın Dışına İtilen Felsefe: Kayıp Halka (I) içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0