Hayatı doğal akışının dışına zorlamak

Hayatınız boyunca zaman zaman hayatınıza ve geleceğinize ilişkin yapmanız gereken şeyleri yaparsınız veya yaptığınızı sanırsınız. Ama bütün çabalara, didinmelere ve uğraşlara rağmen, hayat veya orada olup bitenler, sanki size inat istediğiniz ve planladığınız gibi olmaz. Peki niye` Bu, hayatı gitmesi imkânsız bir yöne doğru zorlamaktan mı kaynaklanıyor, yoksa bize ve yaptıklarımıza rağmen, görünmeyen bir el hayatımızı başka bir biçimde mi planlıyor veya ona müdahale ediyor`

 Görebildiğim kadarıyla, bazı insanlar, pek de fazla zorlanmadan, belki sizin çektiğiniz sıkıntıların çok az bir bir bölümünü çekerek sanki her şey istedikleri gibi gider. Ya da biz öyle olduğunu sanırız. Bu konuda pek çok deneyim ve olaya şahit olduğumdan dolayı, bu mesele benim için bir sanı olmanın ötesinde bir mahiyet arz etmektedir. Hayatta bazı kişiler, hedeflerine ulaşırken sanki elleriyle koymuş gibi hedef tahtalarını veya temel taşları karşılarında bulurlar. Acaba çok zeki ve maharetli oldukları için mi böylesi olaylara tanık oluruz` Yoksa bunun nedeni, hayatta bütün çabalara rağmen, işlerin genelde yolunda gitmediğinden yakınanların daha az zekâya sahip olmalarında mıdır sorun` Bana, bu soruların cevapları çok daha derinlerde saklı gibi görünüyor. Zira bu tip sorular, genelde canımızı acıtmakta ve bizi hayatın tam orta yerine, merkezine götürmektedir.

 Bu noktadaki soruların cevabını belki de hayatımız boyunca yaşam tecrübemize, bilgi ve becerimize bağlı olarak azar azar öğreneceğiz. İnsan, aceleci bir varlık olduğu için genelde bir çırpıda hemen her şeyi çok fazla emek sarf etmeden öğrenmeyi yeğler. Oysa, bu tür konular veya sorular, hemen kavranabilecek ve cevabı bir çırpıda verilebilecek türden sorular değildir. Şüphesiz ki, bu soruları pek çok insan kendi kendine soruyor ve zihnini bununla meşgul ediyor olsa gerektir. Ama kimse bu konuda ikna edici ve kuşatıcı bir cevap vermiyor, veremiyor. Bana öyle geliyor ki, bu konular hayatın `yumuşak karnı` veya `nirengi noktası`dır. `Hayat` ve hayatı yaşayan `insan`, tek düze, basit ve sıradan bir varlık olmadığı gibi bunlar arasındaki ilişki de böyle değildir. Aksine insan, hayat ve bunlara arasındaki ilişki, karmaşık, çok boyutlu, ironik, paradoksal ve iç içe geçmiş yüzlerce ve binlerce katmandan oluşmaktadır. Bu, elbette kelimenin tam anlamıyla bir bilinemezcilik değil, hala bilinmek ve çözülmek için birbirine bağlı çok çetrefilli bir bilmece var ortada. Başka bir deyişle, aslında ne kadar insan varsa, o kadar çok hayat ve hayata bakış olduğunu düşünenlerdenim. Her insanın ortak noktaları olmakla birlikte, kişiliği, karakteri ve yapısı itibariyle, o, kendine özgüdür, bir bakıma `özel`dir. Nasıl ki, insanların parmak izleri birbirinden tamamen farklı ise, aynı şekilde onun inşa ettiği hayat/dünya da önemli ölçüde birbirinden farklılık arz etmektedir. Yukarıdaki soruların cevabını belki biraz da buralarda aramak açıklayıcı olacaktır.

 Ayrıca bu noktada `ilahi hikmet` de önemli bir rol oynamış olabilir. Bunu da göz önünde bulundurmak gerekir. Bu, elbette ki, bir bütün olarak cevabı bilinmeyen soruları ve sorunları Tanrıya havale etmek, bir bakıma bilinemezci bir tavır sergilemek demek değildir. Tam tersine, cevaplanması imkan dahilinde olan meselelere bir `imkan` veya `potansiyel` alan olarak bakmaktır. Ancak, bu konuda Tanrının hiçbir dahli olmadığını söylemek de değildir. Başka bir deyişle, ilahi hikmet bize tamamen kapalı değildir, orada her zaman belli bir bilme ve fark etme aralığı vardır; dolayısıyla ilgili ifade hiç bilmediğimiz bir alanı ve keyfiyeti ifade etmez.  

 Diğer taraftan, hayatı boyunca hayatı düz bir yolda gider gibi kat edenlerin varolduğuna inanmak çok zor. Velev ki, böyle bir şey olsa bile, bunun kalıcı değil, geçici bir şey olduğunu düşünmek daha doğrudur. Çünkü biz düz yolda gidenlerin hayat boyunca hep bu şekilde yollarına devam ettiklerini nereden biliyoruz` Onların yapıp ettiklerini sürekli olarak izleme ve takip etme imkânımız var mı` Elbette ki, yok. Belki de hayatının akışının kolay olduğunu düşündüğümüz veya zannettiğimiz insanlar, bizim bilmediğimiz, iç veya dış dünyalarında yaşadıkları bazı önemli sıkıntılarla bunları dengeliyor olabilirler.

 Hayatta elbette ki, olup bitenler karşısında elimizden geleni yapacağız, ancak bunu hayatı doğal akışının dışına çıkararak veya zorlayarak değil, bu akışa uygun olarak yapmak daha doğru geliyor bana. Bu, bir nehri tersine akıtmak ve çevirmek için verilen çabaya benzemektedir. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, nehri ait olduğu yatağının dışına, dolayısıyla tersine akıtmak insanın gücünü aşar. Belki biz de çoğu kez farkında olmadan gücümüzü aşan şeylere talip oluyor, bunları yapamayınca da karamsarlığa ve bunalıma sürüklenebiliyoruz. Ancak, bazı şeyler vardır ki, insan onları yapmaya kalkmadan onların gücünü aşıp aşmadığını bilemez. Dolayısıyla çoğu kez hayatı doğal akışına bırakmak, onu çok fazla germemek ve hırpalamamak daha uygun görünmektedir. (Çünkü fazla gerilimden dolayı hayat kopabilir; onu bihakkın tecrübe etmeye çalışan insan kırılmalara ve savrulmalara maruz kalabilir). Bu şekilde davranmak, insanın edilgen, pasif ve sıradan, bayağı bir hayat yaşaması anlamına gelmez. Burada insan pasif bir seyirci değil, aktif ve dinamik bir oyuncudur. İnsan bunu yaparken hayattaki dengeleri ve hayatın insanın karşısına çıkardığı yapıları göz önünde bulundurmak zorundadır.

 

  • BafraHaber Yorum
  • Hayatı doğal akışının dışına zorlamak içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 1
User defaultYorum Id: 97514
04 Temmuz 2020
08:28
  • Yorum Id: 97514
  • 04 Temmuz 2020
  • 08:28

Slm hocam bihl bizim kurani kerim ögretmenliği yaptiniz degilmi