Havva`nın Mahzun Çocukları

Hiç şüphesiz ki, 20. yüzyıl, tarihin en kanlı ve en vahşi yüzyılı olarak tutanaklara geçmiş ve bu bağlamda bir milat olmuştur. Yeryüzü coğrafyasında kanın, vahşetin, kıyımın, tecavüzün ve haksızlıkların dönüm noktası olmuştur bu çağ. Bu yüzyılda şu veya bu biçimde öldüren insan sayısı, insanlık tarihi boyunca savaşlarda, çatışmalarda ölen ve cinayetlere kurban giden insan sayısından çok fazla olduğu gibi çok daha acımasız ve kanlı olmuştur. Burada en büyük acıyı yaşlılar, kadınlar, özellikle de çocuklar yaşamış ve yaşamaya da devam etmektedir. Çocuklar, dünyanın dört bir yanında gözü paradan, egodan, hedonizmden başka bir şey bilmeyen, kendi heva ve heveslerine ilahi payeler vermiş, tabiri caizse cennetini burada kurmuş aç gözlü insanlar tarafından şiddete, cinsel istismara, açlığa, her türlü kötü tutum ve davranışlara şu veya bu biçimde maruz bırakılmış, ölmüş ve öldürülmüştür. Özellikle iç çatışmaların olduğu Afrika ülkeleri ile Ortadoğu’da çocuklar, başkalarının günahını veya hak etmedikleri bedelleri ödemek zorunda bırakılmışlardır. İnsan hakları, hümanizm, hoşgörü, çevreye ve canlılara saygı, çok seslilik ve çok kültürlülükten bu kadar sık ve çok bahsedilmesine rağmen, tarihin hiçbir döneminde bu denli bir vahşet ve kanlı eyleme tanık olmamıştır insanlık.
Demek ki, ortada büyük bir yalan, hile, alçaklık, iki yüzlülük ve sahtekârlık var. Kanadı kırık kuş, feryad ediyor, yardım bekliyor, yarasını saracak bir merhamet elinin uzanmasını istiyor. Yahudiler öldürüyor, dünya sessizce seyrediyor, kulaklarını tıkamış bu ahu figanı, görmüyor, görmek istemiyor. Harekete geçmesi ve müdahale etmesi gerekenler kıpırdamandan öylece bekliyor; elini bile kaldırmıyor, belki olup bitenlerin bunların hiçbirine değmediğini düşünüyor. O zaman, işlenen cinayetler, akıtılan kanlar, ortak, organize ve sistemli olarak işleniyor demektir.
Her şeyden önce, burada bazı Peygamberleri öldüren, onlardan olmadık isteklerde bulunan, Hz. İsa ve ona tabi olanları dönemin putperest Roma’sına yalan ve yanlı bilgilerle ispiyonlayan, Hz. Musa Tur Dağı’na çıktığında Firavun’un yaptığı onca zulüm ve haksızlığı unutmuşçasına altından buzağı yaparak ona tapan, hepsinden önemlisi de yakın tarihte Hitler tarafından gaz odalarında ve toplama kamplarında soykırıma tabi tutulduklarını unutan veya görmezden gelen Yahudi mantığını/Yahudi zihniyetini, bu zihniyeti meşrulaştıran ve bir şekilde aynı mantık örgüsü içinde düşünen kafaları sorgulamak, iyi tahlil etmek ve çok iyi tanımak gerekiyor. Elbette ki, Filistin’de yaşanan dramı içine sindiremeyen, vicdanı sızlayan ve buna karşı çıkan Yahudilerin de varolduğunu düşünüyorum. Ancak bunlar, hiçbir zaman akan kanların durdurulmasına yetmeyecek ve sadre şifa olmayacaktır.
Bir beşer ve bir insan olarak, günahsızlığın, saflığın, sadeliğin, doğallığın ve masumiyetin en güzel ve en doğru ifadesi, en yalın açıklaması kendisini çocukta açığa çıkarmaktadır. Çocuk, açmamış bir gonca, incecik bir tüy, Nisan’da veya şafakta esen ılık bir meltemdir. Çocuk, Allah’ın biz insanlara verdiği en büyük, en mükemmel, en muhteşem ve paha biçilmez bir armağandır. Bir ailenin varı yoğu, her şeyidir, çocuk. O, varsa, ailede mutluluk, paylaşma, sevgi, aşk, empati, diğerkamlık, erdem, bilgelik, kısaca her şey var demektir. O, yoksa orada hiçbir şey yoktur. Çocuksuz bir ev, kurumaya yüz tutmuş meyvesiz bir ağaca benzer. Çocuğun yanında paranın ve pulun kıymeti, sahici bir değeri yoktur. Onlar, onca yükün ve sıkıntının altında bizim neredeyse tek teselli kaynağımızdır, onlara umutlarımızı bağlarız; bizi biz yapar ve bir insan olduğumuzu bize hatırlatırlar. “Anne” ve “baba” olmanın ne demek olduğunu, bunun beraberinde getirdiği “sorumluluk duygusu”nu yine onlar bize öğretirler. Anne ve baba kavramlarının anlamını, önemini ve değerini onlara borçluyuz. Bunları ne teorik ne de pratik olarak kitaplardan öğrenme imkânımız olmaz, olamaz. Bu, yaşanmadan asla tam olarak öğrenemeyeceğimiz şeylerden birisidir. Çocuk, hayatımızın dekoru, olmazsa olmazı ve eşleri birbirine bağlayan en güçlü bağdır.
Filistinli çocuklar, düş görmeye, oyun oynamaya, masal okumaya ve dinlemeye vakit buladılar. Bu çocuklar, hep bu kurtlar sofrasında, can pazarında hayatın çekilmez zorluklarıyla, acımasız ve kanlı yüzüyle karşılaşmak, onunla bir şekilde canları pahasına hesaplaşmak ve silahların gölgesi altında yaşamak zorunda kaldılar. O pazarda nice canlar füzelerin ve bombaların ölüm kusan kıskacında telef oldu, olmaya da devam ediyor. Filistinli çocuklar için, ölüm ve hayat, yan yana, iç içe, an be an yanı başında, hayatın ayrılmaz bir parçası, zorunlu bir halkası oldu hep. Orada ne zaman bir bombanın başına düşeceğini ve öleceğini bilmeyen, ama bunu çok da umursamayan bu çocuklar dünyaya ve insanlığa karşı ne günah işlemişlerdi` Çektikleri eza ve cefa neyin bedeli ya da faturasıydı` Başkalarının işlediği şuçların bedelini neden onlar ödemek zorundalar`
Peki bütün bunlar ne için ve/veya kimin için` Bir insan ya psikopat olduğu için, ya haksızlığa uğradığını düşündüğü için, ya çıkar için, ya da hedonist ve mazoşist dürtülerini tatmin etmek için cinayet işler. Filistin’de akıtılan kanların altında şu veya bu biçimde bunların hepsi etkili olmuş görünmektedir. Hangi gerekçe bir katliamı, bir soykırımı, hem de çocuklar üzerinden haklı gösterebilir` Bunlar hangi dinin kutsal kitabına sığar` Hangi hukuk ilkesine uyar` Hangi vicdanla ve sağduyuyla örtüşür`
Anasız, babasız, barınaksız, sığınaksız ve yuvasız çocuklar, Hz. Havva’nın mahzun çocukları. Dünyanın pek çok yöresinde özellikle de Afrika ve Filistin’de, iç ve dış çatışmalarda ölen, açlıktan, hastalıktan, dengesiz beslenmekten, çeşitli şekillerde istismardan, ailelerin sorumsuzluğundan, acı çeken ve muzdarip olan çocukların ve hepimizin annesidir, Havva. Bu yüzden, annelerini kaybeden ve küçük yaşta yetim kalan o çocuklar, Havva’nın yetimleri ve mahzun çocuklarıdır.
Vicdanın ve masumiyetin yok olması, insanın ve bir bütün olarak insanlığın yok olmasıdır. Filistin’deki bu büyük dram, sadece orada varlık-yokluk mücadelesi veren insanların, dolayısıyla çocukların değil, aynı zamanda bütün dünyanın dramı, bitişidir, sonun başlangıcıdır; “insan olma” ile “olmama” arasında yapılabilecek bir tercihin ikinciden yana kullanılmasıdır. Orada ölen, ölüm kalım mücadelesi veren sadece Filistinli çocuklar değil, bütün bir insanlık, yeryüzü coğrafyasında yaşayan tek tek her bireydir. Ne yazık ki, modern çağda modern silahlarla yapılan bu kıyım, insan olmanın onur ve şerefinin, adaletin ve özgürlüğün kıyımıdır. 
Ortadoğu’nun çocukları, Filistinli çocuklar, mahzun, mazlum ve hüzün başlı çocuklar. Bombaların, silahların gölgesinde büyüyen çocuklar; çatışmanın, savaşın ve direnişin çocukları. Oyuncakları olmadı hiç bir zaman ya da sahici silahlar, füzeler ve bombalar oyuncakları oldu her zaman. Filistinli çocuk, yetim, öksüz, yalnız, çaresiz, yersiz ve yurtsuz. Filistinli çocuk, içimde çağlayan bir ırmak, yüreğimi kanatan bir feryat, bir çığlık, bir haykırış, içimden boşanan bir sağanaktır. Havva’nın hüzün başlı çocukları, gözlerimden yanaklarıma süzülen, yüreğime ve vicdanıma dökülen bir damla yaş. Filistinli biçare, bütün bunlar seni ve seni “sen” yapsan şeyleri kurtarmaya ve korumaya yeter mi` Yüreklerimizin çığlığı, tek başına onurumuzu ve insanlığımızı bize tekrar geri getirebilir mi`
 
  • BafraHaber Yorum
  • Havva`nın Mahzun Çocukları içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0