Gönül Gözü Olmayınca Neye Yarar Can Gözü


Hepimiz her gün aynı güneşe uyanırız; aynı aya, aynı yıldızlara bakarız. Gözlerde yeşil hep aynıdır, mavi hep aynıdır. Yağmur, kar hep aynıdır. Ama hissettiklerimiz aynı mıdır onlara bakarken? Aynı değildir hissettiklerimiz çünkü hisseden can gözü değil, gönül gözüdür.

Gönül gözü Rabbimizin her zerremize yansıyan ışığıdır, bir hikmet aynasıdır. Arınmışlıktır, saflıktır, hoşgörüdür, sabırdır, güvendir. Sevgi ile düşünmektir, düşündükçe daha çok sevmek, şuurluluğa yükselmek ve tüm insanlığı bu faziletlerle kucaklayabilmektir Mevlana’nın yedi öğüdünde dile getirdiği gibi:

Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol!

Şefkat ve merhamette güneş gibi ol!

Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol!

Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol!

Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol!

Hoşgörülükte deniz gibi ol!

Nasıl da güzel öğütler bunlar. Neden olmayalım ki böyle, neden tevazu ile ruhumuzu yüceltmeye çalışmayalım ki, gönülleri aydınlatacak, gönülleri fethedecek bir güneş niye olmayalım ki, niye dert ortağı olmayalım ki, niye sevgileri çoğaltmayalım ki, niye nice manalar doğurmayalım ki kendimizden.

Nefsani duygulardan uzak olmak, “Ben” duygusunu kaybetmek yeterlidir aslında bunları gerçekleştirebilmek için. Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bektaş-i Veli gibi söz sultanlarının gönül sayfalarından kıssadan hisse olmak, bu erdeme ulaşmak için atacağımız en büyük adımlardan biridir belki de. “Benim gözlerim uyur; ama gönlüm uykuya dalmaz.” der gönüllerin en büyük sultanı Hz. Muhammet. Yine Mevlâna: “Şu dünyada baş gözü açık fakat gönül gözü uykuda nice kişiler vardır. Ancak gönlü uyanık olan kişi, baş gözünü kapasa bile ona gönül saraylarında yüzlerce basiret gözü açılır.” der. Aşağıdaki hikâye gibi; 

Adamın biri, ilk defa gittiği küçük kasabada şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş, arka koltukta tek başına oturan çocuğa: “Ben buraların yabancısıyım. Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler.” demiş. Çocuk arabanın penceresini iyice açtıktan sonra: “Ben de buraya ilk defa geliyorum, ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhâlde” demiş. Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez. Çocuk: “Ihlamur çiçeklerinin kokusunu almıyor musun?” diye gülümsemiş ve ardından “Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.” demiş. “İyi ama bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malum?” demiş adam. “Tek bir ağaçtan bu kadar koku gelmez, üstelik manolyalar da katılıyor onlara. Hem de biraz derin nefes alırsanız fırından yeni çıkmış ekmek kokusunu duyacaksınız.” diye atılmış çocuk.

Adam gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, cebinden kâğıt para çıkartıp teşekkür ederken fark etmiş onun kör olduğunu. Çocuk ise konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış adamın kendisini fark ettiğini. Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken: “Üç yıl önce bir kaza geçirdim, görmeyi o kadar çok özledim ki… Sizinkiler sağlam değil mi?” demiş. Adam, çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken: “Artık emin değilim, emin olduğum tek şey benden daha iyi gördüğündür.” demiş. 

Boşuna denmemiş “Her güzelliği göremez göz, gönül işte bunun için vardır.” sözü.

Rabb’im bizi gönül gözü güzel insanlardan eylesin inşallah…

Saygı, sevgi ve selamlarımla…

Kevser Topyıldız Küçük

29 Nisan 2019

  • BafraHaber Yorum
  • Gönül Gözü Olmayınca Neye Yarar Can Gözü içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0