Doğu`ya Âşık Bir Batılı: Goethe

 Alman ve dünya edebiyatının zirve isimlerinin başında gelen Goethe’ye karşı hep sempati ve hayranlık duymuşumdur. Tabii ki, bu, her şeyden önce onda bir sıcaklık, samimiyet, derinlik, bize ve insanlığa ait özel ve önemli şeyler bulmuş olmam dolayısıyladır. Oldukça mütevazı bir insandır, Goethe, zaten ‘olgun armudun dalları yukarıya değil, aşağıya eğiktir.’ Evet, doğuya, doğu kültürüne, doğu edebiyatına âşık olan ve ileri düzeyde ilgi duyan bir yürek adamı.

 
Bu yüzden, Goethe, büyük İran şairi Hafız’ın Almanca’ya tercüme edilen Divan’ını okur ve çarpılır, sendeler, kendinden geçer, benliğinden boşanır. Bir anda kendisini tılsımlı ve fantastik bir dünyanın içinde buluverir. 72 yaşında olmasına rağmen Arapça ve Farsça öğrenmeye, Hüsn-ü Hat çalışmaya başlar. Doğunun birçok edebiyat klasiğini okur. Bunun üzerine kendisi de Almanca Doğu-Batı Divanı’nı yazar. (Bu eser, 1999 yılında Türkçe’ye çevrilmiş ve İyi Adam Yayınları tarafından basılmıştır). Bu eserde Peygamberin hadislerinin, Kur’an’ı Kerim’in, Doğu klasiklerinin, özellikle de Hafız’ın Divan’ının açık ve etkin izleri görülür. O kadar ki, Doğu-Batı Divanı’nı ilk defa eline alan ve hakkında malumatı olmayan bir kimse, bu divanın bir Alman tarafından değil de, Müslüman bir şair tarafından kaleme alındığı zehabına kapılabilir. Çünkü ilgili divanın içersinde geçen şiirler, başlıkları ve muhtevaları açısından bütünüyle Doğu ve İslam kültüründeki kahramanları, onların serüvenlerini ve yüreklerinin sesini yansıtır. Cümleler, satırlar ve onlara ruh üfleyen yürek sanki doğuludur ve sanki bu toprakların duyarlılığını taşıyan bir yürektir. Bunu derinden hissetmemek mümkün değildir.


Kaldı ki, Goethe, daha da ileri giderek 1816 yılında Divanı’nı tanıtmak için yayınladığı bir yazısında “Doğu-Batı Divanı’nın müellifi, kendisinin bir Müslüman olduğu şüphesini reddetmez” der. Bütün bunları dikkate aldığımızda, onun Doğu/İslam külttür ve medeniyetine olan hayranlığını görmek mümkündür. Bu topraklarda yetiştiği halde kendi kültürüne, edebiyatına, felsefesine ve tarihine yabancı olan, onları küçümseyen, dolayısıyla kendisini de aşağı gören, Batı’nın her şeyine hayran ve hasta olanlara ne demeli` Ne dersiniz, Goethe’nin bu soylu tutumu, bize ve bizim coğrafyamız için de çok şey ima etmiyor mu`


Bizim burada Goethe üzerindeki mülahazalarımız ve onu sevgi ve minnetle anmamızın tek nedeni, elbette ki, onun sadece Doğu irfanına yönelmesi değildir. Böylesi bir yaklaşım tek başına yanlı ve ideolojik bir yaklaşım olabilir. Bu bize yakışmadığı gibi Goethe gibi bir hazineyi de heba etmek anlamına gelir. Evrensel ölçekte büyük bir deha oluşu, karizması, ortak kültürel kodlara sahip olmamız, sorunlara akıl-gönül birlikteliği bağlamında çözüm getirebilmesi, içli ve derin bir gönül adamı olması gibi birçok faktör de ona ilgi duymamıza neden olmaktadır. Bu açıdan Nietzsche’nin onun hakkında söyledikleri meramımızı daha iyi açıklamaktadır.

 
Kendisi de bir Alman olan Nietzsche, “Goethe, önünde saygıyla eğildiğim, şapka çıkardığım son büyük Alman’dır” der. Alman filozofu Kant’a ve onun düşüncelerine savaş açan ve acımasızca eleştiren Nietzsche niçin Goethe’nin önünde şapka çıkarıyor` Niye bu kadar onu önemsiyor ve ön plana çıkarıyor` Gerçekten de bunları hak eden bir adam mı Goethe`

 
Çünkü Nietzsche’ye göre “Goethe, yalnızca bir Alman hadisesi değil, başlı başına olağanüstü bir Avrupa hadisesidir. 18. yüzyılın açmazlarını, tabiata dönerek, Rönesans’ın tabiîliğine başvurarak, bu yüzyıl adına harikulade bir kendini aşma çabası ve örneği ortaya koyarak aşmaya çalışan muazzam bir teşebbüs.” Goethe’nin sesi, soluğu ve içli şiirleri 18. yüzyılın pozitivist-salt akılcı, sığ, tek düze, sıkıcı ve yıkıcı felsefesinin doğurduğu problemlere ciddi bir açılım getirmiş, havayı yumuşatmış, yeni bir söylem ve ruhla Batı insanının yüreğine su serpmiştir.


Çünkü “etrafı, kapalı ufuklarla çepeçevre sarılmış, kuşatılmıştı; buna rağmen Goethe, hayatla bağlarını asla koparmamış, bilakis, kendisini hayatın tam ortasına yerleştirmişti. Hiçbir şey ve hiç kimse onun cesaretini kıramıyordu. Hem kendisinin üstüne, hem kendisinin ötesine, hem de kendi derin/iç dünyasına doğru esaslı yolculuklar, keşifler yapmaya hüküm giymişti adeta. İzini sürdüğü, ulaşmaya çalıştığı şey, bütün’dü, bütüncül olandı.”


Çünkü “Goethe, bütün fiziki gayretlerinde başarılı ve becerikli, kendisine saygı duyan ve kendisini sürekli kontrol edebilen, bu tabii zenginliğin ve derinliğin dışa vurmasına izin verebilen, bu özgürlüğü kaldırabilecek ve kontrol edebilecek kadar güçlü bir kişiliğe sahip olabilen… kuvvetli, kudretli ve son derece yüksek bir kültüre sahip bir şahsiyet tasavvuru geliştirmişti.”

 
Goethe, büyük bir dahidir, o küçük su birikintilerini atlar, gözü ve gönlü ummanlardadır, büyük dağların doruklarındadır. Ama zirvelere/doruklara patikalardan çıkıldığını da çok iyi bilir.

  • BafraHaber Yorum
  • Doğu`ya Âşık Bir Batılı: Goethe içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0