Rum Çetelerinin Korkulu Belası: Bafra’nın Efesi Ali’nin Mehmet

Rum cetelerinin korkulu belasi bafra nin efesi ali nin mehmet

Osmanlı Devleti’nin hakimiyeti altında asırlarca özgür olarak yaşayan Rumlar, Pontus Devleti kurma hayaliyle isyana kalkışmışlardır. Canik Sancağı’na bağlı kazalar arasında en fazla Rum nüfusu Bafra’da yaşamaktaydı. Bafra’da Rumların müstakil olarak oturdukları çok sayıda köy bulunmaktaydı. Ayrıca civarda barınmalarına imkân veren Nebiyan Dağı gibi sarp ve ormanlık alanlar, bölgede daha etkin eşkıyalık faaliyetlerinde bulunmalarına neden olmuştur. Bafra ve civarındaki yerleşim yerlerinden elemanların katılımıyla oluşturdukları çetelerle, Bafra ve civarındaki köylere baskınlar düzenlemiş, bölgede nüfus üstünlüğünü ele geçirmek için halkı korkutarak ve sindirerek yurtlarından çıkarmaya çalışmışlardır. Özellikle Rum köyleri arasında kalan Müslüman köylerini öncelikli hedef seçmiş, baskınlarda öldürme, yaralama, köyleri yakma, hırsızlık, gasp, adam kaçırma, ırza geçme, yol kesme, posta arabalarına saldırı gibi birçok silahlı eylemde bulunmuşlardır. Değirmene gidenler, tarlasında veya bahçesinde çalışanlar ve yolcular en kolay hedefleri olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nda ilan edilen seferberlik çağrısına uymayan Rumlar da dağlara çıkarak çetelere katılınca daha güçlü hale gelmişlerdir.

Bafra’da gerçekleştirdikleri en vahim hadiselerden biri, 15 Ekim 1917 tarihinde Rum çete liderlerinden Kara İlya, Havzalı Vasil, Yaylalı Kel Sava, Kurugökçeli Deli Andon ve Yuvani’nin Çağşur Köyü’nü yakıp yaptıkları katliamdır. Yaşları 5 ile 68 arasında değişen yaklaşık 67 kişi, bu olayda katledilmiştir. 1917 yılından sonra Bafra ve çevresindeki Rum eşkıyasının faaliyetleri giderek artmış, Mondros sonrasında devlet otoritesinin azalması, Bafra’daki halkın savunma gücünü de iyice zayıflatmıştır. İşte böyle bir atmosferde, önce kendi köyü ve çevre köylerde, daha sonra ise Bafra’da adından sıklıkla bahsedilecek olan Gökçeağaç köyünden Ali’nin Mehmet ortaya çıkmıştır.

Ali’nin Mehmet’in babası Ali, annesi Kezban Hanım olup 1887 yılında Bafra’nın Gökçeağaç köyünde dünyaya gelmiştir. Seferberlik ilan edildiğinde askere gitmemiş ve dağları kendisine mesken tutmuştur. Nerede olduğunu pek kimse bilmez, gündüzleri pek ortalıkta gözükmez, geceleri Eldavut, Akgüney, Azay köylerinde ortaya çıkmaktadır. Atıcılıkta Allah vergisi bir yeteneğe sahip olan Ali’nin Mehmet, düşmanlarını hep kafalarından vurmaktadır. Birisi başından vurulduğunda bunun Ali’nin Mehmet’in işi olduğu söylenmektedir.

Rum eşkıyalarının köy baskınları, adam kaçırma, gasp, ırza geçme ve cinayetleri ile Gökçeağaç’taki bazı ağaların Müslüman halka yaptıkları baskı ve haksızlıkların artması üzerine Ali’nin Mehmet, hem Rum eşkıyalarına hem de ağalara karşı savaş açmıştır. Verdiği mücadeleyle Rum çetelerini hareketsiz bırakmış, kendi çıkarlarından ziyade milletinin selametini düşünmüş ve köylünün büyük hamisi olmuştur. Her kurşunu Rum çetelerinin kalbine saplamış, onların amansız düşmanı olmuştur. Önceleri devlet tarafından asker kaçağı olarak aranırken, yaptıklarından dolayı devlet kendisini affetmiş ve Rum eşkıyalarına karşı verdiği mücadelede desteklemiştir.


Ali’nin Mehmet ile İlgili Anılar

Gökçeağaç köyünden 1934 doğumlu Hüseyin Gümüş, Ali’nin Mehmet hakkında şu şekilde bilgi aktarmaktadır:

“Ali’nin Mehmet askerden kaçmış, dağlarda çetecilik yapmış ve köydeki ağalarla da savaşmıştır. Gökçeağaç köyünde Kara Mehmet, Azay köyünden Ahmet, Ali’nin Mehmet ile birlikte Rumlara karşı koymuşlardır. Demirci köyünde halka zorbalık yapan iki Gürcü eşkıyasını da Ali’nin Mehmet öldürmüş, köylüyü bunların belasından korumuştur. Biz, aşağı Bedeş’e Gökçeağaçlılar olarak yirmi araba odun götürüyorduk. Odunları öküz arabalarıyla köye getirirken, Bedeş’in ağaları yolumuzu kesip odunları indirmemizi istediler. Ağalardan ve adamlarından herkes korktuğundan kimse kıpırdamadı. İşte tam bu esnada atının sırtında Ali’nin Mehmet çıkageldi. Neden salmıyorsunuz arabaları diye bağırdığında, az önce posta koyan ağalar korkudan hiçbir şey yapamayıp yolu açtılar ve odunları köye götürdük.”

Hayrullah Yılmaz'ın babasından dinledikleri

Aşağı Göltepe köyünden 1969 doğumlu Hayrullah Yılmaz, babası Zabıta Çavuşu Sadık Yılmaz’dan dinlediklerini şu şekilde aktarmaktadır:

“Çağşur baskınında yer alan, bölge halkına büyük zarar veren ve birçok masum insanın katledilmesinden sorumlu olan Yuvanni adlı azılı eşkıyanın etkisiz hale getirilmesi için Bafra jandarma komutanı, Ali’nin Mehmet’e haber göndermiş. Haberi alan Ali’nin Mehmet’in adamları, Ali’nin Mehmet’e: ‘Sakın Bafra’ya gitme, bu adam seni asacak. Çünkü sen çetesin ve asker kaçağısın’ demişler. Ali’nin Mehmet ‘Beni asmazlar’ deyip mavzerini omzuna takıp atına binerek Bafra’ya gitmiş. Kasabada onu görenler oldukça şaşırmışlar. Bafra Jandarma Komutanı Mehmet de bir kahve ikram etmiş ve ona dönerek şunları söylemiş: ‘Masum halk savunmasız, bir türlü Rum çete lideri Yuvanni’yi yakalayamadık, senden bir vatan hizmeti olarak onu etkisiz hale getirmemizi istiyoruz, ödül verilecektir.’ Ali’nin Mehmet, kahvesini içtikten sonra komutana, ‘Ben sana Yuvanni’yi getiririm, fakat bana biraz zaman ver’ demiş ve oradan ayrılmış. Sonra Ali’nin Mehmet, arkadaşları Kara Hasan ve Reşit’le birlikte Yuvanni’yi öldürmek için plan yapmışlar. Plana göre Yuvanni ile karşılaştıklarında Ali’nin Mehmet, ‘Ay karnım çok ağrıyor’ deyip eğilecek, adamları Yuvanni’nin adamlarını etkisiz hale getirecek, o da geriye doğru eğildiği pozisyonda Yuvanni’yi kafadan vuracakmış. Planı adamlarına Ali’nin Mehmet defalarca tekrarlamış, ‘Aman uyanık olun’ diye tembihlemiş.”

Aradan biraz zaman geçtikten sonra Ali’nin Mehmet, Muamlı köyünden birkaç çift manda öküzü çalıp kendi köyüne giden Yuvanni ve adamlarıyla Çayağzı’nda karşılaşmışlar. Yuvanni, Ali’nin Mehmet’i gördüğünde kendisi gibi çeteci olan Ali’nin Mehmet’ten şüphelenmemiş. İki grup önlü arkalı giderken, önde olan Ali’nin Mehmet ‘Ay karnım’ deyip eğilmiş ve Yuvanni’yi kafasından vurmuş. Yuvanni vurulunca, adamları kaçmaya çalışmış. Ali’nin Mehmet’in arkadaşları Yuvanni’nin adamlarını ıskalayınca, Ali’nin Mehmet diz çöküp Yuvanni’nin iki adamını da orada öldürmüş. Sonra bunları bir at arabasına koyup Bafra’ya hükümet konağının önüne getirip teslim etmiş.

Yuvanni gibi etkili bir eşkıyanın öldürülmesi, Rum çeteciler arasında moral bozukluğuna neden olmuş ve hatta o dönemin Bafrasında Rumlar tarafından ona şu dizeler söylenmiştir:


Yuvan Ağa

Yuvan kama takınır ucunda kan akıtır
Aldatmışta balyosu hep yoluna bakıtır
Hem uyani bu yani, çete başı Yuvani
Yuvan gitti gideli oldu iki buçuk ay
Yuvanni öldüğünde oldu memlekette şan
Hem uyani bu yani Kavaklıoğlu Yuvani
Ters gıvrattı urganı çete başı Yuvani
Kuşboku şehermi ola, top atsam değer mola
Yunanni’nin öldüğü namusa değer mola
Ah çete başı Yuvanni ters gıvrattin urgani
Saatinin kordoni inadına çok idi
Çetelerin içinde Yuvanni gibi yok idi
Hep oyani bu yani Kavaklunun Yuvani ters gıvrattın urgani
Kuş tüyünden yorgani Gömüş gönünden urgani
Hep oyani bu yani Kavaklunun Yuvani ters gıvrattın urgani


Ali’nin Mehmet’in torunu Murat Karar'ın aktardıkları

Ali’nin Mehmet’in torunu Murat Karar, dedesi hakkında aileden gelen hafızada kalan şu anıyı aktarmaktadır:

“Kelikler’de Rum eşkıyası Türk kadınlarına sarkıntılık etmeye başlamış. Oradakiler Ali’nin Mehmet’ten yardım istemişler. Ali’nin Mehmet de arkadaşı Mantıkçi’nin Reşit ile plan yaparak, örgütledikleri bazı kadınlar vasıtasıyla onları eve davet etmiş. Orada Türk kadınlarına sarkıntılık yapanları etkisiz hale getirmişlerdir. Dedem hep tetikte olan bir insanmış. Allah rahmet eylesin.”

Fethi Okyar Bey, 1922 yılı baharında Pontusçulara karşı düzenlenecek olan harekâtı yakından takip etmek üzere, 10 Şubat 1922’de Samsun’a gelmiştir. Fethi Okyar, Galip ve Faik Beylerle birlikte harekâtı yakından takip etmek üzere şubat ayının sonlarında Bafra’ya geçmiştir. Burada kaldığı 3-4 gün boyunca Tiralizâde Mehmet Bey’in evinde konaklamıştır. Asar ve Kapıkaya’daki Pontus eşkıyasının kuşatılıp imha harekâtını yakından takip etmiştir.

Bu mücadele esnasında Ali’nin Mehmet’in yaptıkları şu şekilde aktarılmaktadır:

“Rum çetelerinin müdafaa ettikleri hatlara kuvvetlerimiz bir gece hücumu yaptılar. Bir tabur nizamiye askeri arasından 15 yaralı, 20 şehit verdik. Kapıkaya ve Asarı, Alaçam müdafaa ediyordu. Buralara taarruzumuz üzerine Rum çeteleri Asar mağaralarına kaçmışlardı. Bedeşli Ali’nin Mehmet, bin müşkülatla mağaranın kapısına kadar sokulabildi. Rum çetelerinin hariçle olan münasebetlerini kestiği gibi, hiçbirinin mağaradan çıkmasına meydan bırakmadı. Mağaradan Ali’nin Mehmet’e atılan kurşunlar boşa gidiyordu, çünkü Mehmet iyi bir yer seçmişti.

Uzayıp giden bu boğuşmaya son vermek için bir çare düşünüldü ve şu karara varıldı: Mağaralar muhasara edilmeli, bir lâğımla kayalar patlatılmalı, çeteler mağaradan çıkmaya mecbur edilmeli. Bafra’nın eşrafı ile jandarma kumandanı, lağım işlerinden anlayan Mithat Dayı isminde birini buldular. Lâğım levazımını alarak Asar-Kapıkaya’ya geldiler. Ali’nin Mehmet, çetelere mağaradan başlarını bile çıkarttırmıyordu. Yalnız, ihtiyatsız hareket ettiği için İğdirliyi kaybettik. Lağımcılar ve taşçılar çalışmaya başladılar.

Bir gün bizimkiler teslim olun diye bağırdılar. Çeteler bu teklifi kahkahalarla karşıladılar. 'Bu kapıyı göçürecek misiniz?' diye alay ettiler. Nöbetçilerin değiştirilmesi kararlaştırılmıştı. Bafra’nın Oymak Beyi Tiralioğlu Mehmet Bey’e mağaralar teslim edildi. Ali’nin Mehmet ve diğer muhafızlar Kapıkaya’ya istirahate çekilmişlerse de geceleyin şiddetli silah sesleri üzerine, istirahatte olan piyadeler süvarilerle Kapıkaya’ya hareket etmek zorunda kalmışlardır.

Bir de ne görsünler, mağaralar boşalmış, çetelerden kimse kalmamış. Mağaraların muhafazasına memur edilen gençlerin yerlerini terk etmeleri ve belki de menfaat görmeleri buna sebep olmuştur.”

Şaziment Karar'ın aktardıkları

Ali’nin Mehmet hakkında 1934 doğumlu Şaziment Karar şunları aktarmaktadır:

“Ben Ali’nin Mehmet’le altı sene yaşadım. Akşam olduğunda evin kapılarını kitletir, biri gece dışarıdan seslendiğinde elinde silah ‘Kim o?’ diye her an tetikte beklerdi. Ali’nin Mehmet mert bir adamdı. Hep haklının yanında yer alır, haksızlığa tahammülü olmazdı.

Ali’nin Mehmet’in birden fazla eşi vardı. Eşlerinden birisi de Rum kızı idi. Mübadele sırasında Midresgediği (günümüzde Köle Yurdu’yla Ulu Havlu arasında bir mevki, eski bir Rum köyü) köyünden göç eden Rumlardandır. Rum aile, Mardar köyündeki akrabalarının yanına gidiyormuş. Göç esnasında bu kızı, erkek kardeşi gündüz yolculuğundan korktuğundan, Hüseyinbeyli’de bir arkadaşının evine emanet olarak bırakıyor. ‘Ben yarın gelip emanetimi alacağım.’ diyor. Ali’nin Mehmet bunu duyar duymaz o eve gidiyor, kızın güzelliğine vurulup onu kaçırıp kendi eşlerinin yanına getiriyor. Onlara, ‘Bu kıza asla bir şey yapmayacaksınız.’ diyor ve onunla evleniyor.

Ali’nin Mehmet, o Rum kızına ‘kadınım’ dediğinden adı Kadın Hanım kalıyor. Ali’nin Mehmet’le evliliklerinden sonra Kadın Hanım Müslüman olmuştur. Kadın Hanım, otoriter, beş vakit namazını hiç kaçırmayan, sabah ezanıyla ev ahalisini namaza kaldıran inançlı bir Müslümandı. Uzun yıllar birlikte yaşadık.

Yıllar sonra Kadın Hanım’ın Yunanistan’dan akrabaları onu bulup ziyarete geldiler. Kadın Hanım’a, ‘Gel birlikte gidelim.’ dediklerinde Müslüman olduğunu, bir kızı olduğunu söyledi ve onların davetlerini kabul etmedi.

Ali’nin Mehmet ile röportaj yapmak için ‘Ses’ veya ‘Hayat’ mecmuasından (tam olarak hatırlamıyorum) kim olduklarını geldiler ama geçmişte yaşanan acı birçok şeyden dolayı onlarla konuşmadı. Ne Ali’nin Mehmet ne de Kadın Hanım geçmişe ait pek bir şey anlatmazlardı.”

Cengiz Tunç’un yazdığı anılarında Ali'nin Mehmet

Ali’nin Mehmet hakkında Cengiz Tunç’un yazmış olduğu “Çete Mehmet” başlıklı yazısında yayınladığı anılarda şunları aktarmaktadır:

“Ali’nin Mehmet, adamlarıyla birlikte insanlara zulmeden ve devlete karşı gelen Gürcü çetesinin evini basıp onları ortadan kaldırmıştır. Gürcü çetesinin evinde bir teneke altın bulmuş ve onu köydeki ağalardan birisine emanet vermiştir. Fakat daha sonra altınları geri alamamıştır. Bunun üzerine aralarındaki husumet artmış, hatta onu ortadan kaldırmak için kiralık katiller suikast düzenlemiştir. Kendisi hayvan pisliğine basıp sırt üstü yere düşmüş ve topuğundan yaralanmıştır. Bu olay, köydeki ağalarla arasının daha da açılmasına neden olmuştur.

Ali’nin Mehmet, beladan uzak durmak için Gökçeağaç’taki evini terk edip Hüseyinbeyli’ye yeni bir ev yaparak taşınmıştır. Fakat Şubat 1938 yılında Gökçeağaç köyünde, Bekir Ağa ve Giresunlu Koca Hasan köy kahvesinde oyun oynarken, kendisi ve karşısındaki şahıs tek kurşunla başlarından vurularak öldürülmüştür. Şahısların başlarından vurularak öldürülmesi, Ali’nin Mehmet’in ağalarla eskiden beri süregelen husumetinden kaynaklı olduğu iddia edilmiştir. Bu cinayeti onun işlediği öne sürülerek şikâyet edilmiş ve tutuklanmıştır.

Ali’nin Mehmet Samsun Cezaevi’ne götürüldüğünde, Rum çetelerine karşı verdiği mücadeleden dolayı namlı birisi olduğundan, mahkûmlar kendi aralarında helva-ekmek dağıtmış, hapishaneyi süslemiş ve onun gelişini büyük bir sevinçle karşılamışlardır. Ali’nin Mehmet, olayın yaşandığı gece evinde hastalanıp yattığını ve arkadaşlarının da ziyarete geldiğini ifade etmiştir. Cinayeti onun işlediğine dair bir delil ya da görgü tanığı yoktur. Kimin vurduğu belli değildir.

Ali’nin Mehmet, arkadaşlarıyla Muamlı köyünde Rum çetecilerin evine baskın düzenlemiş, evden dışarıya küçük bir kız çocuğu aniden fırlamış, fakat Ali’nin Mehmet ateş etmemiştir. Masum küçük kıza kıyamamıştır. Yıllar sonra o öldürmediği kız büyüyüp serpilmiş ve Samsun Ağır Ceza Reisi ile evlenmiştir. O kız çocuğu, eşinden Ali’nin Mehmet’in hapisten kurtarılmasını rica etmiştir. Herkes Çete Mehmet idam edilecek diye beklerken beraat etmiştir. Ali’nin Mehmet, iki yıl cezaevinde yattıktan sonra delil yetersizliğinden tahliye edilmiştir.

Ali’nin Mehmet’in tek oğlu Hüseyin Engiz’dir. Hüseyin Engiz’in oğlu Hasan Engiz, bugün Gebze’de ikamet etmektedir. Hasan Bey ile yaptığım mülakatta böyle bir olay duymadığını ifade etmiştir. Fakat mülakatlarda bu olay defalarca aktarılmaktadır.

Ali’nin Mehmet’in vefatından iki sene önce, 73 yaşındayken şu ilginç olay yaşanmıştır: Köyün gençleri, onun keskin nişancılığının hikâyelerini babalarından ve dedelerinden dinleyerek büyümüşlerdir. Ali’nin Mehmet’in gerçekten bu kadar iyi bir keskin nişancı olup olmadığını görmek isteyen gençler, “Bir nişan al da görelim.” derler. Ali’nin Mehmet, başındaki kasketini çıkarıp, “Alın bunu, Alaçam-Bafra yolu kenarındaki tarla kazığına takın.” der. Gençler, kasketi kazığın üstüne takarlar. Ali’nin Mehmet’in evi, Bafra-Alaçam yoluna yakın mesafededir. Anlatılan mesafe yaklaşık 350 metre civarındadır. Ali’nin Mehmet, evden mavzerini alır, diz çöker, biraz bekler, eski günlerini düşünerek evinin önünden Bafra-Alaçam yolu kenarındaki kazıktaki kaskete ateş eder. Gençler merakla bekler, “Ne oldu acaba?” diye. Ali’nin Mehmet, gençlere, “Gidin bakın bakalım ne oldu.” der. Gençler hedefi kontrol ettiklerinde hem kasketin hem de kazığın vurulduğunu görürler. İlerlemiş yaşına rağmen hedefi tam isabet vurması hepsini hayretler içinde bırakır.

Ali’nin Mehmet, 01.05.1962 yılında; eşi Kadın Hanım ise 17.02.1999 yılında Hüseyinbeyli köyünde vefat etmiştir. Bugün Ali’nin Mehmet’in ve eşi Kadın Hanım’ın mezarları yan yana Hüseyinbeyli köyünde evinin hemen yanı başındadır. Hatta o sokağa “Ali’nin Mehmet Sokak” adı verilse de bir türlü tabelası takılmamıştır. Ali’nin Mehmet’in ocağı ise Kadın Hanım’ın kızı Gülsüm’ün oğlu Erol ve onun oğlu Murat Karar tarafından tüttürülmektedir.

Bu yazının yazılmasında ilham kaynağı olan Hayrullah Yılmaz’a, Bafra ve çevresindeki ilginç Rum eşkıyası hatıralarını derlediği yazılarını bizimle paylaşıp desteklerini esirgemeyen Cengiz Tunç’a ve aile fotoğraf albümünü paylaşan Murat Karar’a teşekkür ediyorum.


Sevgi ve Selamlar                                                                                                   

Emin Günaydın

Tarihçi- Sosyolog

12 Aralık 2024, BafraHaber.com


KAYNAKÇA

Kitaplar ve Yayınlar:

DUMAN, Önder. Emperyal Bir Araç Olarak Rum Pontus Sorunu (1908-1918), Berikan Yayınevi, Ankara, 2010.

KURT, Yılmaz. Pontus Meselesi, TBMM Basımevi, Ankara, 1995.

YILMAZ, Hadiye. Arşiv Belgeleri Işığında Pontus Meselesi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2010.

KADER, Merve Doğan. Karadeniz Bölgesinde Çetecilik Faaliyetleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2023.

KOCAOĞLU, Bünyamin. Millî Mücadele Yıllarında Samsun: 15. Fırkanın Samsun’daki Faaliyetleri (1919-1921), Samsun BŞB Kültür Yayınları, Samsun, 2008.

GEDİKLİ, Yusuf. Pontus Meselesi, İz Yayıncılık, İstanbul, 2009.

ANAKÖK, Tayyar. Alaçam Tarihi, İstanbul, 1953.

Kaynak Kişiler:

Hayrullah Yılmaz (1969 doğumlu), mülakat tarihi: 12.11.2024.

Şaziment Karar (1944 doğumlu), mülakat tarihi: 10.10.2024.

Murat Karar (1979 doğumlu), mülakat tarihi: 10.10.2024.

Hüseyin Gümüş (1934 doğumlu), mülakat tarihi: 10.10.2024.

Hasan Engiz (1955 doğumlu), mülakat tarihi: 29.11.2024.

Selami Yaman (1949 doğumlu), mülakat tarihi: 30.11.2024.


  • BafraHaber Yorum
  • Rum Çetelerinin Korkulu Belası: Bafra’nın Efesi Ali’nin Mehmet içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 22
User defaultYorum Id: 234068
19 Ocak 2025
21:26
  • Yorum Id: 234068
  • 19 Ocak 2025
  • 21:26

Ali'nin memet buyuk buyuk dedem olur nenemden ve annemden ufak tefek hikayelerini dinlerdik .kucukken ama siz bole ayrintili yazinca gercekten cok mutlu oldum. gercekten emeklerinize saglik; ayrica karisi kadin nenemde bir rum kizidir.

User defaultYorum Id: 231577
12 Aralık 2024
21:22
  • Yorum Id: 231577
  • 12 Aralık 2024
  • 21:22

Rahmetlini yuvanniyi vurdukdan sonra hükümet konağının önünde fotoğrafı cekilmistir o fotoğrafı görmek nasip olmuştu. allah rahmet eylesin

Cevap
  • Yorum Id: 234070
  • 19 Ocak 2025
  • 21:28

Mrblar ogunle alakali hatirladiklarinizi ayrintili yazarsaniz okumayi cok isterim.

User defaultYorum Id: 233105
07 Ocak 2025
03:55
  • Yorum Id: 233105
  • 07 Ocak 2025
  • 03:55

Ali 'ın mehmet ' ini tanıma fırsatı verdıgınız için teşekkür ederım emeğinize saglık nefes almadan okudummmm.

Daha Fazla Yorum