Toplumumuzun her kesiminden insanımız yaşadığı kent ile ilgili fikirler üretiyor ve bunları birbiriyle paylaşıyor. Bu konuşmalarda yaşadığı kentin ulaşımını, otopark, yeşil alan konusunu, yaya kaldırımlarını veya yaya kaldırımlarının işgallerini, temizliği, çevre düzenlemesini, sosyal etkinlikleri, sanatsal kültürel faaliyetleri, konservatuarı, tiyatroyu, halk oyunlarını, mimariyi, estetiği dile getiriyor. Yaşadığı kentin kalkınması ve büyümesi için neler yapılabileceğine kafa yoruyor, görüşler ortaya koyuyor.
Ben bu gelimeyi kendi yaşadığımız kentimiz ve ülkemiz için çok sağlıklı ve yararlı görüyorum. Bunun toplumsal bir refleks haline dönüşmesi kent erki ve yönetimini elinde bulunduranları da zorlayıcı, çalıştırıcı, vizyon yükleyici ve sınırlarını aşıçı hale getireceğine inancımda bulunmaktadır.
Bunu pozitif olarak değerlendirenler kent tarihinde yerlerini alırken, buna kulak asmayanlar, gerekli duyarlılığı göstermeyenler, negatif yönden bakıp beklentili eleştiri olarak görenlerde hem ketlerine hem de kendilerine zarar vereceklerdir.
Ben kent erki ve yönetiminde sivil insiyatiflerin etkili olmalarından yanayım.
Kent yönetim ve erkleri siyaset ve bürokratlardan oluşur. Fakat toplum pek çok sosyal sınıfı ve mesleği içerisinde barındırır.
Kent erki ve yönetiminde genç-yaşlı, bay -bayan, işçi- memur, Mühendis-doktor, akademisyen -öğrenci, engelli- medya mensubu, iş adamı- işsiz- köylü kısacası her kesimden insanımız bizzat kendileri ya da oda ve derneklerinin temsilcileri ile görüşleri, üretimleri ve duygularını belirtme hakları vardır.
Çünkü yaşadığımız kentler hepimizin ortak değerleridir. Aynı zaman da kentler, bağlı oldukları ekonomik ve toplumsal yapının birer parçası ve aynasıdırlar. Bu nedenle genel yapının bütün özelliklerini, güzellik ve çirkinlikleriyle birlikte yansıtırlar. Roma’da İtalya’yı, Londra’da İngiltere’yi, Jakarta’da Endonezya’yı, İstanbul’da Türkiye’yi tüm özellikleriyle kolayca bulabilirsiniz.(1)
Bunu yerel bir örnekle de açıklarsak; Bafra’da Çetinkaya, kolay, İkizpınar, Doğanca beldelerimizi, Sürmeli, Darboğaz, Ağıllar, Koşuköyü, Karpuzlu, Balıklar, Türbe, Altınova, Terzili, Bengü ve tüm köylerimizi özellikleriyle birlikte görebiliriz. Bu nedenle yapılacaklar da herkese ihtiyac vardır.
Kentlerin tanımları bilinen tarihin dönemlerinde ki kentler, sanayileşme döneminden önce ki kentler, sanayileşme sonrası kentler ve küreselleşme döneminde kentler olarak farklılık gösterir. Ama hepsinde uygarlık ve uygarlığın geliştiği yerler ibaresi yer almıştır.
Bugün yaşadığımız ve gelecekte yaşayacaklara bırakacağımız kentimiz için :
Fiziksel kalkınma Sosyal kalkınma, Sanatsal ve kültürel Kalkınma, Ekonomik kalkınma, Siyasal kalkınma, Katılımcı demokratik gelişme, Özgürlük ve sorumlulukların gelişimi, Çevresel duyarlılık, Doğa ve tarihsel mirasın korunması, Kendi aydınını entellektüel birikimini oluşturma,
Konularında yapılması gerekenler olduğuna inanıyorum. Kentlerin bir önemli özelliğini gözardı edemeyiz: Kent İnsanın Dönüştüğü yerdir. Kentin sahipleri yani hepimiz bu dönüşüme müdahil olmalıyız. Kenti sadece nüfussal yoğunluğun ve ekonomik etkinliklerin daha fazla olduğu bir yer olarak görmeye devam edemeyiz.
Saygılarımla
1- Ruşen Keleş “ Kent ve kent kültürü üzerine” isimli yazısı