Sene 1974. Engiz Kaymakam Kampı! Belki şimdi içinizden 2-3 kişi, “O da ne?” diyecek.
1974 senesinde şimdiki gibi yazlıklar ve her yazlığın veya evin önünde 1-2 otomobil yoktu. Ülke bu kadar gelişmemiş, halkımız bu kadar lüks yaşamaya alıştırılmamış, herkes bankalara kredi borçlandırılması ile ev araba sahibi edilmemişti. Bafra’da müteahhitlik furyası ve kat karşılığı apartman yapımları daha başlamamış, o güzelim Bafra Evleri daha yıkılmamış, Bafra’daki apartman sayısı bile bir elin 5 parmağını geçmemişti.
Bafra da o yıllarda yazlığa gitme olayı olmadığı için bazı aileler yazın hafta sonları Şavrolet (Chevrolet) veya Murat 124 taksi ile Geyikkoşan’a günübirlik denize girmeye giderdi. Bazen de 4-5 aile beraber toplanır, traktörün karoserine biner öyle giderlerdi. O yıllarda öyle herkesin arabası falan da yoktu. Araba ancak taksicilik yapanlarla, Bafra’nın zengini fakat araba merakı olan kişilerde vardı.
Hacı Murat arabalar (Murat 123 veya Murat 124 ) o yıllarda yeni çıkmıştı.
Mesela Murat 124 taksi Büyükcami’de bizim sokakta bile bir tek rahmetli Göltepeli İbrahim’in kızı Kezban Teyzenin oğlu Şoför Hayati Akay Amca’nın vardı. Hayati Amca İbrahim’le, Engin’in babasıydı. Hayati Amca taksicilik yapan çok beyefendi ve asil bir insandı. Her hafta sonu hanımı Suna Teyze’yi, annesi Kezban Teyze’yi ve çocuklarını alır günübirlik denize götürürdü. Anadol arabaları yine o yıllar revaçtaydı. Amerikan şavroleler ise Bafra’da 10-15 kişi de vardı. Onlar da Samsun-Bafra arası çalışırlardı. Mercedes marka lüks araç ise hatırladığım kadarıyla Bafra’da bir rahmetli Bekir Amca’da (Bekir Tokalak) bir de Hasan Amca’mda (Hasan Basri Kurt, nam-ı diğer Hacı Bey’in Hasan) vardı.
Neyse ne anlatacaktım nereye geldim…
Evet, o yıllarda Bafra’ya bir Kaymakam geldi, bir de Emniyet Amiri.
Kaymakam Şükrü Özhan ve Emniyet Amiri Cemalettin Erdem.
Bu iki devlet görevlisinin ortak yanı ise avcılık meraklarının olmasıydı.
Bu iki devlet görevlisi Bafra’ya geldiğinde Bafra’nın bir av cenneti olduğunu öğreniyorlar. Kaymakam Bey o zaman ki Kaymakamlık kalem müdürü Necmi Amca’ya ‘’Bafra’da bana bölgeyi gezdirecek, Bafra Ovası’nı ve Kızılırmak Deltası’nı avucunun içi gibi bilen kim var’’ diye soruyor. Necmi Amca da (Necmi Özen namı diğer Torik Necmi) ‘’3-4 kişi var ben sizi Avcılar Kulübü Başkanı Mehmet Çalış Bey’le tanıştırayım’’ diyor ve Kaymakam Bey’i alıp rahmetli Mehmet Amca’nın yani Mehmet Çalış’ın av bayisi olan dükkânına götürüyor. Rahmetli Mehmet Amca Bafra’da çok sevilen, saygın ve sözü geçen asil bir insandı. O sırada Bafra Tekeli’nin ambar sorumlusu olan rahmetli Nasuhi Amca (Nasuhi Yalçın), Nükrettin Baykut ve babam da( Avcı Nazım) Mehmet Amca’nın dükkânında Mehmet Amcayla av sohbetleri yapıyorlar.
Necmi Amca Şükrü Bey’i; Mehmet amca, Nasuhi Amca, Nükrettin Amca ve babamla tanıştırıyor. O gün o küçücük dükkânda büyük dostlukların temeli atılıyor. Kaymakam Bey’in tam bir halk adamı tavrı ve sıcakkanlılığı, av bilgisi, merakı, samimiyeti ve içtenliği orada bulunan bu 3 insandan tam not alıyor. Daha sonra Tekel Müdürü rahmetli Yılmaz Barutçu da geliyor. Yılmaz Bey’le, Trabzonlu olan Kaymakam Şükrü Bey’in dedeleri sohbet esnasında Trabzon’dan aile dostu ve arkadaş çıkıyorlar. Kaymakam Bey kendisinin de avcı olduğunu belirtiyor ve hafta sonu Kaymakam Bey’in de içinde olduğu bir av organizasyonu yapılıyor.
Kaymakam Bey daha sonra bu konuyu kendisi gibi Bafra’ya yeni gelen Emniyet Amirine anlatıyor. Emniyet Amiri Cemalettin Bey de avcı olduğunu ve Kaymakam Bey’e kendisinin de bu ava gelmek istediğini belirtiyor. Program ona göre tekrar yapılıyor ve hafta sonu Aybedri’ye ava gidiyorlar. Burayı gören Kaymakam Bey ve Emniyet Amiri, Aybedri’ye âşık oluyorlar. Bir sonraki hafta Kaymakam Bey ve Emniyet Amiri buraya yine gitmek istiyor, fakat bu sefer ailelerini de götürmek istiyorlar. Bir hafta sonra Kaymakam Bey’in, Amir Bey’in, Nasuhi Amca’nın, Necmi Amca’nın ve diğer 2-3 ailenin daha fertleri ve ile birlikte kamyon kiralıyorlar. Çoluk çocuk kamyonun karoserine dolarak yemeli içmeli, hem piknik babından hem av babından tekrar Aybedri’ye gidiliyor. Ağlar atılıyor, balıklar yakalanıyor ve ördekler vuruluyor… Izgaralar yakılıp, balıklar yapılıyor. O zaman sanırım 7-8 yaşındaydım ve bende o kamyon kasasının içindeydim. Bugün bile o günü hayal meyal hatırlıyorum. Hala evde o gün sazların arasında kayık içinde çekilmiş hatıra fotoğrafları durur.
O yaz sanırım Kaymakam Bey ve Amir Bey’le ailevi ilişkilerimiz hep böyle hafta sonları av ve piknik partileri ile geçti. Artık onlar bizim aile dostumuz olmuştu, o yıllarda televizyon olmadığından akşamları aileler arasında bol bol ev gezmeleri yapılır, sohbetler edilirdi. Kaymakam Bey ve Emniyet amiri artık aile dostlarımız olmuştu, akşamları bize gelir otururlar av sohbetleri yapılırdı. Biz de Kaymakam Bey’in köşküne gider onun tarafından misafir edilirdik. Çocukluğumun anıları arasında Kaymakam köşkü önemli bir yer tutar, kim bilir kaç kez gitmişimdir desem inanın yalan olmaz…
Emniyet amiri Cemalettin Bey’in yaşlı bir annesi vardı. Bir gün annesini Bafra’ya getirtmiş. Teyze, namazında niyazında, hacılığa gitmiş bir kadın. Cemalettin Bey Amca annemin Hafız olduğunu bildiği için annesini annemle tanıştırdı. Hacı Teyze annemden büyük olduğu için annem de Hacı Teyzeyi arkadaşlık yapsın diye nenem Hacı Emine Hatun’un Bafra Belediyesinin karşısındaki evine götürdü.
Şu anda Gürdal elektriğin olduğu apartmanın yerinde dedemin (Ahmet Başkaya) ve nenemin iki katlı eski evi vardı. O evde müteahhitlik furyasına kurban gitti ya! Yanlış anlamayın müteahhitlere bir lafım yok, yani yeni düzene bizimkiler de uydu demeye getiriyorum.
Rahmetli nenem Bafra’nın ileri gelen, hatırı sayılır kültürlü, bilgili alim bir kadınıydı. Evinin bahçesinde özel mescidi vardı. O mescit de cuma günleri Bafra’nın hanımlarına dini bilgiler verirdi. Kuranlar okunur, mevlitler yapılırdı. Müthiş bir Atatürk hayranı olan rahmetli nenem, her duasında Atatürk’e ve silah arkadaşlarına dua ettirir, ruhlarına Fatiha okuturdu. Emniyet Amirinin annesi Hacı teyze nenemi çok sevdi, onunla çok iyi anlaştı. Hatta neneme ‘’Ahretlik’’ derdi. Aslında nenem başlı başına makale olarak yazılması ve anlatılması gereken bir kadın.
Bir gün size onu da yazarım.
Tekrar konumuza dönecek olursak, Kaymakam Beyin oğlu Osman benimle aynı yaştaydı, küçük kızı Serap ise benden 4-5 yaş büyüktü. Emniyet amirinin de bir tane oğlu vardı ismi sanırım Haluk’tu. Haluk Abi çok efendi, sessiz sakin bir çocuktu. Haluk Abi bizden çok büyüktü, daha sonraki yıllarda Haluk Abi ile Kaymakam Bey’in büyük kızı evlendi. Şükrü Bey’le Cemalettin Bey dünür oldular. Kaymakam Bey sanırım Bafra’da 4-5 sene kaldı ve o yıllarda Bafra’ya ve Bafra’nın köylerine çok büyük hizmetleri oldu.
Bafra deltasındaki kanalların çoğu Şükrü Bey döneminde açtırılmıştır. Şükrü Bey’in daha sonra tayini Nazilli’ye çıktı, fakat giderken Cemalettin Bey’i de yanında Nazilli’ye Emniyet Amiri olarak götürdü. Daha sonrada Şükrü Bey Sivas Valisi oldu. Cemalettin Bey de hatırladığım kadarıyla önce Kahramanmaraş Emniyet Müdürü daha sonra Konya Emniyet Müdürlükleri görevine getirildi. Hep nerede olduklarından neler yaptıklarından haberimiz oldu. Onlar görev gereği bulundukları her şehir ve kasabadan Bafra’ya gidene veya Bafra’dan onları ziyarete gidenlerle, bize ve avcı arkadaşlarına hep selam yolladılar.
Bafra’dan gittiler fakat akıllarını ve kalplerini Bafra’da bıraktılar. Son aldığımız habere göre Şükrü Bey de, Cemallettin Bey de geçtiğimiz yıllarda vefat etmiş. Allahtan merhumlara rahmet diliyorum.
Bugün bile Bafra’daki eski nesillerce hala sevgi ve saygıyla anılırlar. Şimdi bunları niye anlattın diyeceksiniz, bunların Kaymakam Kampı ile Mehmet Ağa’nın develerle alakası ne diye soracaksınız. Onu da anlatacağım fakat onu anlatmam için bu yukarıda yazdıklarımı anlatmam gerekiyordu.
Kaymakam Şükrü Bey’in babası Osman Bey eski yıllarda Bafra Engiz’de tren memuruymuş.
Engiz’in tanınmış insanlarından Devecilerin başı Mehmet Ağa’nın da iyi arkadaşıymış. Şükrü Bey Bafra’ya gelince babama Mehmet Ağa’yı görmek istediğini söylemiş. Babam da ‘’Tamam olur Şükrü Bey isterseniz haber yollayayım gelsin, isterseniz biz gidelim çayını kahvesini içelim ‘’ demiş. Kaymakam Bey de, “Yok çağırma, biz gidelim hem ben de oraları bir görürüm” demiş. Bafra’dan kalkıp Engiz’e Deveci Mehmet Ağa’yı ziyarete gitmişler. Mehmet Ağa onları çok hoş karşılamış misafir etmiş. Kaymakam Bey’e Engiz’i gezdirmiş. Şükrü Bey Engiz sahilini çok beğenmiş ve “Yazın buraya ailecek çadır kurabilir miyiz” deyince Mehmet Ağa da ‘’Ne demek Kaymakam Bey istediğiniz yere kurabilirsiniz, ben de size elimden gelen yardımı yaparım” demiş.
1974 yılının yazında biz oraya 16 aile çadır kurup 2 ay kamp yaptık. Kaymakam Şükrü Bey, Emniyet Amiri Cemalettin Bey, Mal Müdürü Yusuf Doğan (Mal Müdürü 2007 yılında ölen DTP’li Orhan Doğan’ın babasıydı. O yıllarda Bafra’da Mal Müdürlüğü yapıyordu), Kaymakam Kâtibi Necmi Özen (Torik Necmi ), Tekel Sorumlu Şeflerinden Nasuhi Yalçın, Tekel Müdürü Yılmaz Barutçu, Gazeteci Ural Güzeloğlu, Tapu Müdürü Bayar Anar, Nazım Şahin Urfalı (Avcı Nazım) ve şimdi hatırlayamadığım 7-8 aile daha vardı. Kaymakam Şükrü Bey’in ve Amir Bey’in o yaz oraya devlet erkân-ı ve dostlarıyla birlikte 4 yıl boyunca her yaz 2 ay çadır kurmasından dolayı oranın ismi ‘’Kaymakam Kampı ‘’olarak kaldı.
Her sabah o develerle Mehmet Ağa çadırlarımızın yanına gelir, hem develeri gezdirmiş olur, hem de sabahları bize taze süt, yoğurt, köy ekmeği ve yumurtalar getirirdi. O develerin kocaman cüsseleri, homurdanmaları, ağızlarından akan o köpüklü salyaları bizi korkuturdu. Bazen hırslı ve sinirli olurlardı. Mehmet Amca ‘’Çocuklar sakın yanaşmayın’’ deyip bizi uyarırdı. Çünkü sinirli oldukları zaman ısırırlarmış. O develerin tek sıra halinde, önlerinde Mehmet Amca, o kumsalda yavaş yavaş sallana sallana o yürüyüşleri hala gözümün önüne gelir. Bazen televizyonda Arap filmi veya develerle ilgili bir çöl filmi gördüğümde hep aklıma Kaymakam Kampı, Şükrü Bey Amca ve Mehmet Ağa’nın o develeri gelir.
Bafrahaber.com’da develerin artık tükenmekte olduğunu okuyunca içim bir an cızz etti.
Sanki çocukluğumun hayalleri avucumun içinden bir an kayıp gitti sandım. Gerçi 45 sene bu geleneği o insanların yaşatması bile bence bir mucize!
Son 30 senede avuçlarımızın içinden neler kayıp gitmedi ki! Umarım yetkililer, Engiz halkı ve Mehmet Ağa’nın torunları bu develere sahip çıkarlar ve bir gelenek daha kayıp gitmez.
Sevgili okurlarım sabırla okuduğunuz için teşekkür ediyorum, umarım sizi sıkmamışımdır. Aklıma gelen bir anımı sizinle paylaşmaktan bu hatıralarımı yazarken bile o günleri yeniden yaşamaktan acayip mutlu oldum, umarım siz de okurken keyif almışsınızdır.
Yeni bir Bafra yazımda buluşuncaya kadar hoşça kalın. Saygılarımla
AHMET FARUK URFALI
19 Ekim 2019, Bafra Haber
Elinize yüreğinize sağlık. fakat o güzelim yerleri şimdilerde kuş cenneti adı altında mahvettiler bu arada engiz değil yörükler halkı deseydiniz daha anlamlı olurdu.
Doğru söylüyorsunuz.ahmet faruk urfalı