Kanguruları hepimiz biliriz. Orijini uzakta bir kıta olması nedeniyle genel olarak filmlerde, televizyonlarda ve resimlerde görmüşüzdür. En azından ben bu şekilde gördüm. Bu nedenle yazımızın hikâyesine geçmeden önce kangurular hakkında az da olsa ansiklopedik bilgi vermek istiyorum. Kanguru, Avustralya ve Yeni Gine’ye mahsus, sıçrayıcı, keseli memelilere verilen genel bir isimdir. Adını Avustralya yerlilerinin dilinden almıştır. Hepsi ot ve diğer bitkilerle beslenirler. Dişilerin karınlarının altında torba şeklinde kesesi vardır. Doğan yavrularına burada ihtimam ve şefkatle bakarlar. Başları küçük, kulakları büyüktür. Arka ayakları ön ayaklarından büyük ve güçlüdür. Ön ayaklarını yukarı kaldırıp, arka ayakları ve güçlü, uzun kuyrukları üzerinde oturur ve sıçrayarak yol alırlar. Arka ayakları üzerinde hızla koşarken, kuyruk pek yere dokunmaz, denge organı(balans) olarak kullanılır. Dört ayağı üzerinde yürürken, kuyruk yerde sürüklenerek kendine has bir iz bırakır. Beş parmaklı ve pençeli olan zayıf ön ayaklarını yiyeceklerini ağızlarına götürmek için kullanırlar. Arka ayakları dört parmaklı olup, ikinci ve üçüncü parmaklar bir deri ile birbirine yapışık gibidir.
Çeşitli boyda birçok türü vardır. Bazıları tavşandan büyük değildir ve ağaçlara tırmanırlar. Herkes tarafından bilinip sevilen kanguru, Avustralya’nın milli sembolüdür. Büyük kangurular Avustralya’da, tırmanıcı olan ağaç kanguruları ise Yeni Gine’de yaşarlar. Kangurular keseli memeli hayvanların en büyüğüdür. Boyu 210 cm ve ağırlığı 90-100 kg gelenleri vardır. Ağaçlarda yaşayan ağaç kanguruları, 140 cm boyunda ve 11 kg kadardır. Erkekler dişilerden daha iri olurlar. Kangurular sert toprakta bile çok hızla yol alır ve uzun mesafeli seri sıçramalar yapabilirler. Bazı kanguruların, 9 metre mesafeye ve 3 metre yüksekliğe kadar sıçrayabildikleri kesinlikle bilinmektedir. Ayrıca saatte 65 kilometre hızla koşarlar. Kalın kuyrukları çok kuvvetli olduğundan, sıçramaları ve kavgaları esnasında onlara destek görevini yerine getirir. Hikâyemizdeki kanguru ise hayvanat bahçesinde olup, bahçenin de tek kangurusudur. Fakat kangurunun kapatıldığı bölümden çıkıp bahçede dolaştığını gören yetkililer, hemen bir tedbir aldılar. Kangurunun zıplama yeteneğini bildikleri içinde onun bulunduğu bölümün çevresindeki tel örgü duvarı iki metre yükselttiler. Fakat sabah uyandıklarında, kangurunun yine dışarı çıktığını ve hayvanat bahçesinin yollarında gezindiğini gördüler. Yetkililer aldıkları önlemin yetersiz olduğunu düşündüler ve tel örgülerin boyunu 2 metre daha yükselttiler. Fakat ertesi sabah bu önlemlerinde yeterli olmadığını gördüler. Çünkü kanguru, kapatıldığı bölümden yine çıkmış hayvanat bahçesinde yine özgürce dolaşmaktadır. Başka önlem düşünemeyen hayvanat bahçesi yetkilileri, çareyi yine tel örgülerin yüksekliğini artırmakta bulmuşlar. Bu böyle devam etmiş. Tel örülerin yüksekliğini 15 metreye kadar yükseltmelerine rağmen, kanguru her sabah hayvanat bahçesinde özgürce dolaşmaktadır. Hayvanat bahçesinde kangurunun yanında ki bölümde kalan deve bu duruma dayanamaz ve sorar” Kanguru kardeş, bu durumun sonu böyle ne olacak` Senin bölümün çevresindeki tel örgünün boyunun yükseltilmesi ne zamana kadar sürecek dersin.” Kanguru bir yandan gülerken, bir yandan da deveyi yanıtladı: “Yetkililer bahçe kapısını geceleri kilitlemeyi öğrenene kadar.” Hayatta biz, bizi ve kısmense hayatımızı yöneten yöneticiler, sabit olmamalı. Dinamik olmalıdırlar. Yeni fikirler ve çözümler bulmalı ve mevcut durumları pozitif anlamda değiştirmeli, düzeltmeli ve geliştirmelidirler. Yaratıcı kelimesini kullanmayı istemediğim ve uygun görmediğim için ben üretici kelimesini kullanıyorum. Yaratıcı düşünce yerine üretici düşünce diyorum. Üretici düşünceye ve üretimlere hem bizler hem de yöneticilerimiz yer vermelidir. Çünkü üreticiliğin hayatımızda kullanılmayacağı yer yoktur. Üretici düşünce Herkes ile aynı şeye bakıp farklı şeyler görmektir. 400 yıl önce bir kişi para basan pres ile şarap ezen makineye bakarak bu iki makine arasında bir şey düşündü ve matbaa baskı makinesini icat etti. Ama görüyorum ki etrafımız da hep tel örgüleri yükseltmekten başka tedbir almayan, düşünce ve çözüm üretmeyen, üretici düşünmeyen ve üretici düşünenlere de değer ve yer vermeyen otorite, otoriterler, diktatörler ve kompleksliler var. Bu gidişle kangurular özgürce daha çok dolaşmaya devam ederler.