Hikmet Sami Türk’ün 1958 yılında Akis’in kapağını süsleyen yazısı

Hikmet sami turk un 1958 yilinda akis in kapagini susleyen yazisi

1954 - 1967 yılları arasında yayın yapan ve Demokrat Partinin ünlü Tahkikat Komisyonu tarafından kapatılan Akis Dergisi’nin 1958 yılında açtığı yarışmayı kazanan Bafralı Hikmet Sami Türk’ün “Demokratik Rejim İçinde Yaşamağa Azimli Milletler Ne Şekilde Hareket Etmelidirler?” başlıklı yazısı…

Birinciliği kazanan Hikmet Sami Türk’ün yazısı 17 Mayıs 1958 tarihli Akis Dergisinde yayımlanmış, Genç Hikmet Sami Türk Türkiye’nin Times Dergisi ayarındaki Akis Dergisinin kapağını süslemişti.

BİRİNCİLİK KAZANAN YAZI:

Demokratik Rejim İçinde Yaşamağa Azimli Milletler Ne Şekilde Hareket Etmelidirler?

Hikmet Sami TÜRK

Bu mesele her milletin tarihi gelişimine ve sosyal yapısına göre farklar arz eder. Bununla beraber yüzyılları dolduran uzun mücadelelerin, tecrübe edilen çeşitli yolların verdiği neticeler ortadadır ki; girişecekleri demokratik hareketi çok ağır bir bedelle ödemek

istemeyen milletler insanlık aleminin bu müşterek hazinesinden faydalanmalıdırlar.

Müesseseleri itibariyle demokrasi, devlet iktidarının suiistimal edilmesi ihtimalinde toplanan âmme şüphesinin teşkilatlandırılmasıdır. Geniş planda ise, hu İhtimale karşı vatandaşların kollektif bir savunmaya geçişini ifade eder. Demokrasi, vatandaşın siyasi ilgisine en fazla ihtiyaç duyan bir rejimdir. Demokrasinin sağlam işleyebilmesinde hiçbir şey vatandaşın uyanık dikkati kadar müessir olamaz. Çünkü iktidar sahipleri, bütün müesseseleri insan ve cemiyet saadetini ihmal edecek birtakım maksatların uygun istismar âleti haline getirebilirler. Bu yüzden demokrasinin asıl garantisi, vatandaşın sırası geldiğinde tepki göstermesini, protesto etmesini bilen siyasî şuurundadır. Bir memleketin

vatandaşları iktidar sahiplerinin hareketlerine bu tipten bir mukabele gösterebilecek olgunluğa erişmedikçe, o memlekette insan hak ve hürriyetlerinin ciddi bir önem taşıyıp taşımaması ancak iktidarda bulunanların bu husustaki anlayış ve lütuflarına bağlı kalmaktan kurtulamayacaktır.

Burada realist bir müşahedeyi tesbit zarureti vardır: Cemiyeti teşkil eden bütün fertlerin demokrasinin kurulmasında ye idamesinde aynı derecede hizmet görebileceği söylenemez. Yetişme tarzları, kültürleri, kullandıkları yayın organları sayesinde olayları yakından ve derinlemesine tahlil edebilecek güçte olanlar, bu imkânlı durumlarının kendilerine yüklediği mesuliyeti müdrik olmalıdırlar.

Millet bir kere demokratik rejim içinde yaşamak iradesini açıkladıktan sonra, onu değerlendirmek ve şekillendirmek ilk önce aydınlara terettüp eden bir ödevdir. Öyle ki demokratik idealin normal bir mecraya sokulmamasında aydınlar ne kadar suçlandırılsa yeridir. Hele demokrasinin soysuzlaşmasında, bu kelimenin nihayet daima en samimi niyet ve ümitlerini takibeden halk kütlelerini, kandıracak bir cazibe etiketi derecesine düşürülmesinde en büyük kötülük aydınların ihanetinden gelir. Aydınlar halka doğruyu bildirmez ve anlatmazsa karanlıktaki çoğunluğa ışığı kim gösterecektir?

Bilhassa aydınlar, küçük hesapları davranışlarına ölçü yapmamak, gayretlerini insan camiasının gerçek saadetine yönelen idealin kadrosu içinde birleştirmek durumundadırlar. İdealizm, bir bakıma- insanın kuvvet önünde duyulan tabii korkuyu aşması, kanaatlerini savunmak uğruna her tehlikeyi göze almasıdır. Bir memlekette kuvveti ellerinde tutanlar bu idealizmi susturmak için her çareye başvurabilirler; bütün Zulüm ve işkence makinaları durmaksızın çalıştırılabilir; fakat hiçbir şey inanmış insanların kuvvetine ve en zor şartları bile bertaraf edecek meşru imkânlar bulunacağına eşit veya üstün olamaz. Bu dâva uğruna fedakarlar çıkartamayan bir millet, demokratik, rejim içinde yaşayacağı hülyasına kapılmamalıdır.

Diğer taraftan aydınlar, halkı demokratik düzenin icaplarını yerine getirebilir seviyeye ulaştırmalıdırlar. Bir halk eğitimi seferberliği, demokrasi prensiplerinin kökleşmesinde ve tamamen benimsenmesinde isabetli bir tedbir olur. En uzak köyde yaşayan çobana kadar herkes haklarını ve mesuliyetlerini öğrenmelidir. Aksi takdirde anayasa metinlerinde bir insan hak ve hürriyetleri listesinin bulunması lâfzı bir kıymeti haiz olmaktan ileriye gidemez, böyle bir cemiyette anayasa istifade edilmeyen hayalî hürriyetler kataloğu olarak kalabilir. Bu bakımdan aydınlar halkı yetiştirmek, demokratik geleneklerin vücut bulmasına zemin hazırlamak ödevindedirler. Ayrıca, bizzat hareketleriyle, öncü ve örnek olmalıdırlar. Demokrasinin ayrılmaz vasfı siyasi partilerin mevcudiyetidir. Fakat daha önemli bir taraf vardır ki, o da en başta parti bünyelerinin

demokratik olması lüzumudur. Siyasî partiler, memleket işlerinin hangi istikamette gitmesi gerektiği hakkında genel temayülleri temsil ederler. Partiler genel halk temayüllerinin geniş bir müsamaha havası içinde belirmesini kolaylaştırıcı yapıda olmalıdırlar. Eğer partiler, güya disiplini korumak endişeleriyle monolitik bir karakterin donuk kalıplarında serbest düşünceyi boğuyorsa, eğer partilerin tutumunu alt kademelerden itibaren gelecek bir görüşler tartışmasının muhassalası değil de sadece tepeden inme emirler tâyin ediyorsa; demokrasi denilen şey haddizatında cemiyette iktidar çarpışması halinde bulunan birkaç lider veya oligarşik zümre arkasından bütün bir milletin sürüklenmeğidir. Bu, bir devler savaşının sanki cemiyetin dâvası buymuş gibi bir maske altında yürütülmesinden başka bir şey midir?

Demokratik bir hareketin eksiksiz olabilmesi için siyasî alanda varılacak hedefler yanında sosyal demokrasiyi de gerçekleştirmeyi gaye edinmesi gerektir. Her cemiyet bütüne ait ortak noktaların gerisinde bir menfaatler, dolayısıyla bir sınıflar yekûnundan ibarettir. İçerisinde dar bir azlığın dahi olsa ezildiği bir cemiyetin ne dereceye kadar demokratik olduğu, demokrasinin hangi sınıfın sınırında bittiği haklı soruların konusu ola-

bilir. Tek başlarına haklarını savunmakta ekseriya zayıf bir başarı şansına sahip olan fertler, mesleki teşekküller halinde birleşmeli, menfaatlerine gelecek tecavüzleri toplu

ve kuvvetli bir tarzda karşılayabilmelidir. Üyelerinden birinin veya bazılarının maruz kaldığı haksızlık karşısında sesini yükseltmeyen bir cemiyet, yarın başka tecavüzlerin artan bir cür'etle daha geniş tabakalarına gelmesini beklemelidir.

Demokrasi bir defa kati surette teessüs ettikten sonra da, bunun muhafaza edilmesi belki kurulmasından daha çok emek ve ihtimam isteyen bir iştir. Zaman, kayıtsızlığı hep cezalandırmıştır. Bir milletin fertleri, bir sabah uyandıklarında bütün haklarının müsadere

edildiğini görmek istemezlerse, memleket işlerinin yürüyüşüne eksilmeyen bir dikkat göstermek zorundadırlar. Demokrasi vatandaşların siyaseti takip etmelerini bir askerlik mükellefiyetinin lüzumu derecesinde olmak üzere şart koşar.

Hikmet Sami Türk

AKİS, 17 MAYIS 1958

Erkan Avşaroğlu

BafraHaber.com, 19 Mart 2023

Not: Yazının kaynak gösterilerek dahi kopyalanıp yayımlanması yasaktır. Yazıyı sadece başlığı ve manşet resmi ile link vererek paylaşabilirsiniz.

 KAYNAKÇA

Akis, 17 Mayıs 1958, Yıl 5, Sayı: 210, Başyazarı: Metin Toker

Bafra, 22 Mayıs 1958, Yıl 8, Sayı: 453, Sahibi: Vural Dilmaç.

Bafra, 03 Temmuz 1958, Yıl 8, Sayı: 459, Sahibi: Vural Dilmaç


  • BafraHaber Yorum
  • Hikmet Sami Türk’ün 1958 yılında Akis’in kapağını süsleyen yazısı içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0