Din ve anlama sorunu

Din karşısında iki tutumdan söz edilebilir. İnanma ve anlama. Dünya Dinleri Atlasına bakıldığında, insanların büyük çoğunluğu bir dine inanmaktadır. Her on yılda, dinlere inananların sayısında artışlar görünmektedir. Geri kalanlar ise ateist ve agnostik kategorisinde tanımlanıyorlar. Sorunun inananlar ile inanmayanlar arasında olacağı beklenemez. Çünkü insan bu ikisinden birisini tercih ettiğinde, diğer insanlara düşen, yapılan tercihe saygı duymaktır. Aslında ‘saygı duymak’ ifadesini kullanmak bile gereksizdir. Saygı duyulmamanın düşünülmesi bile bir despotluk barındırmaktadır. Kişinin dini tercihlerini tartışma konusu yapmanın hiçbir makul gerekçesi olamayacağı için, din karşısındaki ikinci tutuma, anlama sorununa geçebiliriz.
 
Hangi dinden söz açarsak şu gerçekle karşılaşırız. Dinin ilk kuruluş zamanından kısa bir süre sonra, inananlar arasındaki birlik çözülüyor ve gruplaşmalar başlıyor. Mezhep denilen bu grupların tartışma objesi dinin kaynak kitabı ile din kurucusunun nasihatleri üzerinde olmaktadır. Bu durumu tamamen normal kabul etmek gerekir. Zamanın değişmesi düşüncelerde değişimi zorlamaktadır. Dinleri seküler dünyaya ruhanî bir müdahale olarak anlarsak, seküler alanda değişimi durduramadığımızdan, dini alanda da değişime boyun eğiyoruz.
 
Bu durumu anlaşılır kılmak için, din ile dini düşünce arasında ayrıma gitmek en tutarlı yol gözüküyor. Burada din, İslamiyeti düşünürsek Kuran, dini düşünce ise inanan insanın Kuran’dan anladığıdır. Peygamberin döneminden sonraki insanlar için, dini apaçık anlama imkanından söz edemeyiz. Aradan geçen her yüzyıl bu imkanı azaltmaktadır. Dini düşüncenin Tanrı-insan ilişkilerini düzenlemede yetersiz kalacağı iddia edilebilir. Bu iddia hemen çürütülemez tabi ki. Fakat Müslümanların tarihlerine dönüp bakıldığında mezheplerin oluştuğunu görmekteyiz. Her mezhebin aynı zamanda bir düşünce okulu olduğu çok açıktır. Müslüman âlimlerin hiçbirisi Kuran’dan anladığı şeyin Allah’ın anlatmak istediği şey olduğunu iddia etmemiştir. Bu söylediklerim benim Allah’ın kitabından anladıklarımdır, doğrusunu Allah bilir demişlerdir.
 
Dini bir metni anlama başlıbaşına bir uğraş alanıdır. Bu alanda pek çok yöntem ve kuram, en doğru anlama yaklaşmak için kendi aralarında çatışmaktadır. Sizin benimsediğiniz bir anlama yöntemi elbet olabilir. Ne var ki, en doğru yönteme sahip olduğunuzu söylemeniz mümkün değildir. Dini düşünce alanında çoğunluk değil, çoğulculuk geçerlidir. Her inananın dinden anladığı şeyin, benim anladıklarımla aynı olmasını beklemek, kendi sınırlarımın farkında değilsem, kibirden başka bir şey değildir.
 
Kendisi Maliki mezhebinin kurucusu olan Malik bin Enes, Peygamberin sözlerinden seçerek derlediği kitabı Muwatta’nın bütün Müslümanların uyacağı kitap haline getirilmesine karşı çıkarak, farklı anlamaların olabileceğini göstermiştir.
 
Dikkatli okurlar sözü ‘Kuran ve Tarihsellik’ gibi günümüzde çok tartışılan bir konuya getirdiğimizi fark etmişlerdir.
 
Bu yazı bu konuya önsöz olarak kabul edilebilir.
 
Gelecek yazılar Kuran’ı anlamanın imkanları üzerine olacaktır.
  • BafraHaber Yorum
  • Din ve anlama sorunu içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0