TEPE LAMBASI/KAR MANZARASI/ELMALI SİYASET ŞEKERİ

 

Kar yağıyordu memlekete. Ucundan bucağı yürüme mesafesi 15 dakikaya sıkışan onlarca hayatın çocukları camların önündeydi. `Bozulmasın` diyorduk, arabalar azdı, insanlar aynı hassasiyetle ve aynı izi takip ediyorlardı. Manzarayı destekleme uğraşıyla hayatlara yön veriyorduk.

 

Çocukluk, gündüz manzaralarını fiili yorgunluğa çevirmeye ve kendini geceye yormaya kuruyordu`

 

Kar kürenirdi kaldırımlardan ve o az olan araçlar iyice azalır, kara gömülüp teslim olurlardı. Doğaya teslimiyetin vazgeçilemez manzarasının tadını çıkaramaz, bütün yıla yaymak isterdik. Olmadı hiç böylesi`

 

Sükûnetin tam karşılığını öğrendiğimiz yıllar, memleketin kara teslim oluşuyla mümkün olmuştu. Mutluluk ile huzur arasındaki anlatılamaz farkın ancak kara gömülerek anlaşılabileceğini öğrenmiştik. Uzanıp yere pamuk yüzlerin daha da pamuklanmasının mutluluğunu anlatabilmek zor uğraş`

 

Islanıp sobanın arkasına kıvrılan Bafra mutluydu. Evde çay hazır olurdu, içmeden buharıyla demlendiğimiz çay. Sobaları besleniyor, mutluluk sönmüyordu.

 

Hayatların en anlamsız yarışı henüz bizlere nüfuz edememişti. Siyaset burada Adam`ın partisi şeklinde hayat buluyordu. Yani partiler değil Bafra`da ki muteber kişi kazanıyordu. Daha da iyiydi, dünya bu kadar küçükken her şey daha güzeldi.

 

Çok yağmaz, uzun kalmazdı. Hafif sulandığında ayaklar ıslak yarışırdık okula. Pazaryerinin vazgeçilmezi, renkli lastik botlar herkesin ayağındaydı. Henüz markalara teslim olmamıştık. Zengini, fakiri aynı pazaryerine doğru, aynı yolu yürüyerek kat edip aynı tezgâhtan alış veriş yapıyorduk. Kısacası zenginliğin tek hükmü, yiyeceklerin kilogram aritmetiğinde öne çıkıyordu. Şöyle ki, düşük gelirlisi çeyrek, orta gelirlisi yarım, zengini bir kilogram alıyordu peyniri. Hepsi bu`

 

Bulvarımız. Rahmetli Atilla İlhan`ın `Sisler Bulvarı` nı aratmayan bulvar. Tepe lambaları lapa lapa yağan karı aydınlatıyor, bulvar olduğu gibi teslimiyetin o doyulmaz manzarasına ortak ediyordu bizleri.

 

Dolmuşlar yoktu, hiç olmamıştı o günlerde. Yürümek hayatın içine dahil ediyordu bizi. Bade Arapları gibi statik değil ve şimdiye göre daha az göbekliydik. Yürüyorduk, çoluğu çocuğu birlikte. Markalaşmanın iktisadi uzantıları yoktu, ayaklar lastik botla kat ediyordu yaşamı. Mutluyduk biz. O günleri de gördük ya diyebilmenin ileride, hüznüne ortak olacaktı geleceğimiz.

 

Kar, ertesi sabaha telaşlanacak ayakların bir gün öncesinde dinlenmesiyle bütünlüğünü koruyordu. Ertesi sabah bir yerler bozuldu ve onu takip eden ertesi daha bir özensiz olduğumuz çıktı ortaya`

 

Kar manzaraları tıpkı çocukluğumuz gibi takvim yapraklarından kopup gidecekti.

 

3`5 Yıl sonra;

 

 

Bizim oraların gençleri kar da çocukluklarının masum çizgisinden ilerlemedi, erken yaşta kemiksiz siyasetle tanıştı. Sonra babalarımızın kıraathanelerinin uzağına ve onlardan habersiz kıraathaneler açıldı. Hani o dönemin Kaymakamı bunu pek fark edememiş olsa gerek, yaş 18` e erince gidecek yerlerde bazı kar amacı güden girişimcilerce hazır edildi. Emekliler bir köşede, tazeler uzak köşede. Birbirimize itina ile değmeyecek, görmeyecek uzak yerleri inşa etti bu kahvehane girişimcisi boş adamlar. Özellikle de bu kadar çok derneğe ruhsat veren hiçbir resmi makam onları denetleme gereği duymadı. Zannedersiniz ki kumar kâğıtlarıyla servislere blok yapılıyor ya da origami uzmanı olup benzeri hayvan figürleri yapmayı başarıyorduk artık`

 

 

Polisimiz yok denecek kadar az, kıraathane girişimcileri ise sayılamayacak kadar çoktu. Şimdi, şu an manzaraya bakılınca, `Roma bir günde Roma olmadı ya` demek yerinde tespit olacaktır. İhmal, kayırma, göz yumma ve diğerleri. Hepsi eksiksiz var içinde, hepsi`

 

Böyle, çocukluğumuzda yol yordam bilen memleket insanının gençliği, tam aksine kaldırımların ortasında ve daha önce pek fark etmediğimiz garip aksesuarlarla yürümeye başladı. Sermayesi 1 çizgili takım elbise, 1 palto ve 1 tespihti. Çok sonra hayatımızın, koparma, dövme, korkutma ve güvensizlik gibi aslında can güvenliği kadar iktisadi kayıp bakiyesine de ekleyeceğimiz uzantılarıyla karşılaşacaktık.

 

Başlangıç biraz basit gelse de sonrası ve yaygarası engellenemez oldu. Şimdi bizim memleket turizm memleketi diyebilsek ya. Kabasını sabasını ehlileştirdik desek, hani bunların tümünü de başarsak bu saatten sonra işimiz çok zor değil mi`

 

Bazı diziler bizi ti` ye alacak kadar ileri gidebildi. Alın şimdi oynayın oyununuzu, tüm Türkiye Hakkı bilmem nereli ile bizi anıyor.

 

O yıllar, Kaymakamların köy ziyaretlerinin tavan yaptığı ve memleketin asayişinin ise karakol sınırları ile sadece memleket meydanın da sağlandığı yıllardı. Tehlikenin bir parçası olmadan ve hiçbir tehlikeliye değmeden teğet geçerek yaşayabilmen eve hapis olmanla mümkün olabilirdi. Kimsenin garibine gitmesin dostlar, bizim gençliğimiz ne yazık olamamıştır.

 

Kızlı erkekli arkadaşça oturalım desen bir kafeterya da, mutlak vardır bir basın halkla ilişkilerinden sorumlu ve aslında şizofreni kurbanı sorunlu arkadaş. Giyersin, modadır bir iki yırtığı olan blue jean, seni Taksim`de ki travestileri bakarken ayıpladıkları gibi ayıplarlar. Bunlar sadece vurup kırmakla kalmaz, anlayışı kökten değiştirmeye zorlarlardı.

 

Şimdi düşüncenin ne kadar basit olduğunu size anlatayım. Demişlerdir ki; Eğer biz bu kaba ve dayı işlerine bulaşacaksak, belli ki bizi yadırgayacaklar. Fakat yollarda her görüntüyü kayıt eden bu gözlerde bir imaj oluşturabilmekse gaye, biz biraz kaldırımı ortalamalı, erkek tavus kuşunun dişisine çiftleşme öncesi yaptığı `şebeklik` gibi elin tespihle uyumlu hareket etmesini sağlamalıyız. İyi de insan içine nasıl karışmalı. Belli ki dışlanmak kaçınılmaz. İşte bulunan altın çözüm; `Bizden çok fazla olmalı.` Onlardan çok fazla oldu, neredeyse kaba ve dayı biz olduk. Kısacası bakiye sistemi geçerlidir, ne kaldıysa sosyokültürel kırıntı, bizim sahip olduğumuz işte bunların hepsidir.

 

Toplumu tembelleştirmek, kıraathaneleri çoğaltmak, takım elbise ve paltoya özendirmek, `Oğlum sen entel misin`` sorusunu sormadan bile hissettirerek bakmayı öğretmek oldu işleri. (Burada kast edilen entellik, erkeğin yumuşaması, kadınlaşması hatta erkeklikten oldukça uzaklaşarak kadın erkek arasında bir yeni yaşayış tercih etmesi)

 

Biraz okulda unutsam bu keşmekeşliği desen; Hiç anlamam, öğretmenin, idarecinin ne işi olur siyasetle. Bizle ne alakası var her fırsatta anlattıkları 80 darbesi ve zor geçen yılların` Durun bir ya, iyi de biz öğrenciydik sizse devlet memuru! Oldu mu şimdi`

 

Olmadı. Bu memlekete ayıp ettiniz. Bizim temiz insanlarımız ya alengirli işlere bulaştı ya da korktu. Belki de böyle böyle silahlandı. Korkak adamın işi ne` Ya kaçar ya da silahlanır. Demek ki korkağımız ağır bastığı için fazlasıyla silahlıyız.

 

Sene 97, gençlik yılsonu balosu yapacak fakat bazı çekinceleri var. Bıçaklı silahlı adamlar korku salmışlar. Onları atlatsanız vurdulu kırdılı sağcılar ayrı bir tehlike. Sonra solcuların ayarsız çalışmaları. Hep içlerinde o coşkulu, koşan ve ölene değin tükenmeyeceğine inandıkları aslında çocuksu, film karelerini aratmayan macera düşkünü, ısrarcı ve acemi yanları` Siyaset aldatmacasının sonu yok. İşçileri örgütleyip fabrika duvarına kahrolsun faşizm yazan memleketin genç solcuları bugün o fabrikanın sahibi, kelli felli adam oldular. Şimdi Küba purosunu tercih eden bir zamanların yanılmışlarının vitrinin de antika diye sakladıkları Samsun sigarası duruyor. Vuran kıran sert sağcılar ise entelektüel faaliyetlerin içinde zıplayarak boy göstermeye çalışıyor.

 

Şimdi gençlik elden gidince, bizleri rahat bırakmadığınız okullarımızda tekrar okuyasım, yılsonu balolarımızı bastığınız mekânlar da çılgınca dans edesim, ülkemin gençliğe aday neslini örgütlediğiniz kahvehane köşelerini bu memlekete başkan olup kapatasım geliyor.

 

 

Bugün geçmişe dair hataların tekerrür etmemesi için hem sağda hem solda girişimler var ve bizler olumlu her şeyi destekliyoruz. Fakat en önemlisi bireyin kültürel donanımının siyasetten önce geldiğidir. En küçük en büyüğe daima tesir eder lakin sosyokültürel gelişmeler artsa, kaymakamlık ve belediye biraz destek çıksa fena mı olurdu`

 

            Memleketin iyiliği için ilgilenme sorumluluğu üstlenen kişilerin bu konuya gerekenden az ilgi gösterdiklerini fark etmek umut kırıcı bir durumdur. Ya da işin içyüzü tıpkı çocuğa giydirilen İmparator giysileri sonrasında çocuğun parmağını kaldırarak söylediği ilk şeyden sonra herkesin aynı şeyi düşünmesi gibi; ` Kral çıplak`.

           

            Şimdi eski kar manzaralarını arıyor, politik oyunlarla kirlenmiş ve akla gelen her şeye fakirleşmiş memleket insanı. O günden bu güne ortaya çıkan en önemli fark ise karda oynayan masum yanımızı artık yitirdiğimizdir.

 

Bir şey daha var ki onu yazmak bana zulüm gelir; Artık birçoğumuz aslında penguen yavruları gibi önden de arkadan da gri görünüyoruz. Kısacası açız ve cılız kalmakla mücadele halindeyiz. Üzücü olan, bunu fark etmesi gerekenlerin at gözlüğünden geçtim, siyah camlı lüks arabalarla içimizde dolaştıklarıdır.

 

Daim olan saygılarımla.

Murat TUTGİN

[email protected]

  • BafraHaber Yorum
  • TEPE LAMBASI/KAR MANZARASI/ELMALI SİYASET ŞEKERİ içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0