Kırmızı bisikletli kız

Kirmizi bisikletli kiz

Yıllar önce, Bafra’nın Arnavut kaldırımlı sokaklarında, çocukluğumuzun, belki de yaşamımızın en güzel günlerini oyun oynayarak geçirdiğimiz günlerde, bizi çok üzebilecek şeyleri pek yaşamazdık.

Teknolojinin yaşamımız ile iç içe olmadığı o günlerde bizim ve komşularımızın maddi sıkıntıları büyük boyutlarda değildi.

Ne kredi kartı furyası ne de çok taksitli satışlar vardı…

 Sinema veya çay bahçesine gidebilecek paran varsa senden iyisi yoktu. Hele Samsun’a alışveriş için bir günlüğüne gitmişsen havandan geçilmezdi. Erkek çocuklarının en büyük hayali hafta sonları Samsunspor’un oynadığı Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş maçına gidebilmekti.

1977 yılında Samsun’a taşındığımızda 15 yaşındaydım ve sadece iki kez maça gidebilmiştim. Yine de çoğu arkadaşımdan şanslı sayılırdım. Bazı yaşıt arkadaşlarım stadın yerini bile bilmiyordu.

Bize göre lüks olan sadece maçlar değildi elbette. Bafra çok düz bir alana sahip olduğundan büyük küçük herkeste bisiklet merakı vardı.

Bisiklet önceleri plaka takılması zorunlu olan ulaşım araçlarından biri olsa da zaman içinde gezmek için kullanılan bir araç haline gelecekti.

Gazi ilkokuluna yeni başlamıştım. Okulla birlikte bisiklet sevdamızda başlayacaktı. Merkez ilkokulunun karşısında bisiklet tamiri yapan ve bisiklet kiraya veren Akça bisikletçi diye bir dükkan vardı.

Merkez İlkokulu ile Gazi İlkokulunun arasındaki sokakta iki veya üç tekerlekli son derece eski bisikletlerle sokağın sonuna kadar bir gidiş dönüş için 25 kuruş alıyordu.

Harçlıklar her gün vezne gibi bisikletçiye yatırılmaya başlanmıştı. Bazı haylaz çocuklar bisiklete binmeye doyamaz, bisikleti kaçırırlar saatlerce binerlerdi. Zavallı bisikletçi onları saatlerce arar, bulursa pataklar, bulamazsa çocuğun ailesine giderek bisikletini geri alırdı.

Tekerlekli araçlar sadece bununla sınırlı değildi. Seyyar satıcıların sebze ve meyve, hıdrellezde boyanmış yumurta, turşu, pişmiş mısır, kestane gibi şeyler sattıkları dört tekerlekli el arabaları vardı.

Neredeyse her şeyin satıldığı bu arabaların başka bir amaçla kullanıldığını ilk kez Bafra’da görmüştüm.

Hali vakti yerinde olmadığı giyiminden belli olan bir kadın, 14-15 yaşlarındaki kötürüm (Bafra’da kullanılan bir kelime omurilik felci geçirenler için kullanılıyor] kızını, el arabasının üzerine serdiği yatağa yatırarak ve üstünü de yaz kış örttüğü yorganla kapatarak gezdiriyordu.

Gencecik kız hayatının sonuna kadar çaresizlik ve kıskanan gözlerle yaşıtlarına imreniyor, bulunduğu durumdan utansa da gününü sokakta geçirmek istiyordu.

Güzel de sayılırdı…

Çocuk da olsak onun o haline çok üzülürdük.

O yaştaki çocukların özlemleri hep aynıydı. Neden onun da kırmızı bir bisikleti olmasındı.

Bu duygularla bir gün anneme durumu anlatmış, iş daha yüksek bir makama yani babama intikal etmişti. Babam anlatılan olaya hemen sahip çıkmış, tedavisi mümkünse ameliyat ettiririm demişti.  Ne kadar sevinmiştim ama sevincim yarıda kalacaktı. Babam tanıdığı doktorlara durumu anlatmış, doktorlar, tedavinin mümkün olmadığını söylemişlerdi.

O genç insanın yerinde ben veya bir yakınımda olabilirdi. Çaresizce çırpınıyordum ama bunun çaresini bulamayacak yaşlardaydım.

O yıllarda tekerlekli sandalyenin varlığından kimsenin haberi yoktu. Belki büyük şehirlerde imkanı olanlar alabiliyordu ama o günlerin Bafra’sında bu mümkün olmadığı gibi bu durumdaki insanların gidebileceği ne bir okul ne de rehabilitasyon merkezleri vardı.

Hastaneler ise çok ağır hastalar, kırığı olanlar veya doğum yapan kadınlar için vardı. Bafra’da sadece bir hastane vardı. O da devlet hastanesiydi. Oraya sadece iki kez gitmiştim. Birincisi orada doğmuşum, ikincisi ise fen dersinde okulumuzla birlikte kan gruplarını öğrenmek içindi.

Biz nasıl yavaş yavaş büyüyorsak o sakat genç kız da bizimle beraber büyüyor annesinin ittiği el arabasıyla Bafra’nın sokaklarında geziyordu.

Acıma ve çaresizlik duygularını aynı anda yaşıyordum.

O yıllarda sinemalarda çokça oynayan Türk filmlerinde, kör kızın gözleri açılıyor, felçli olanlar yürüyebiliyor, ben de bu filmlerden etkileniyordum.

Hayatın film olmadığını, bazı şeylerin imkansız olduğu gerçeğini yıllar sonra olsa da öğrenecektim. Şimdi her hastalık için ayrı ayrı hastaneler yapıldı. Hatta bazıları beş yıldızlı oteller gibi.

Rehabilitasyon merkezlerinin sayılarının her gün arttığı, tekerlekli sandalyelerin benzinlisinin, şarjlısının üretildiği bu günlere bakınca üzüntüm katlanıyor.

Keşke hayatını dört tekerli el arabasının sırtında geçirmek isteyen o kız bu günleri görebilseydi. Şükür duygusunun yok olduğu günleri yaşasak da ben çok şükür demeyi tercih ediyorum.

Recep Yılmaz

  • BafraHaber Yorum
  • Kırmızı bisikletli kız içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0