Kır gönlünün zincirlerini

Kir gonlunun zincirlerini
Bafra’da yedi kardeş mutluluk içinde yaşıyorduk. Benden 8 yaş büyük ablam evlilik yaşına gelmiş nasibi de çıkmıştı. Kız isteme faslından kısa bir süre sonra nişanlandı ve aynı yıl evlendi.
İnançları aynı olan aileler evliliklerini onayladığından evlilikte sorun yaşanmamıştı.

Ablamın arkadaşlarından Selma Abla ablam kadar şanslı değildi. O dönemin çok zor koşullarında öğretmen okuluna girerek mezun olmuş mecburi hizmetini tamamlayarak Bafra’ya öğretmen olarak tayini çıkmıştı.
Selma Abla aynı zamanda mahallemizin kızıydı. Babası, Yaşar Amca çok otorite biriydi. Ailede herkes ondan çok çekinir, saygıda gösterirdi.
Kızı Selma’ya öğretmenlik yaptığı okulda bir kısmet çıkmıştı ama kısmet onlara göre biraz sorunluydu. Damat adayı aleviydi…
Alevilerin erkek çocuklarına sıkça verdiği Hüseyin adını taşıyordu. Yaşar Amca bir şekilde bu olayı duymuş duyar duymazda bu iş olamaz diye kestirip atmıştı.
Babasından öyle duymuş öyle görmüştü. Babası da önyargıyı dedesinden öğrenmişti. Yüzyıllardır süregelen kutuplaşma ve inat nasıl çözülecekti.
Selma Abla damat adayını sevmiş gönlünü iyice kaptırmıştı.  Tek çare Anadolu’nun klasik yöntemine başvurmaktı.
Eğitim alıp öğretmen olmuştu, gönlünün ve cahilliğin zincirini kırıp sevdiği adama kaçacaktı. Bir okul çıkışında Selma Abla, yüzyılların anlamsız yapısını yıkarak sevdiği adamın eşi olacak ve mutluluğa yelken açacaktı.
Yerinde ve haklı cesareti, iyi bir yuva kurmasını sağlayacak ilk çocuğunu da doğuracaktı. Çocuklar, açılmayacak sanılan kapılar için en iyi anahtardı. Yaşar Amcaya ne yapıp edip torununu vermişler, o sert mizaçlı adam kuzu gibi olmuştu.
Damadıyla da barışmış onu çok sevmişti.  Yaptıklarına çok üzülmüş olacak ki günlerinin çoğunu kızı torunu ve damadıyla geçiriyordu.
Kızının evliliğini niye onaylamadığını, neden bu kadar inat ettiğini, aslında bunun çok lüzumsuz olduğunu iyi anlamıştı.
Her bayram damadın yolu gözleniyor, kızı ve torunuyla mutlu geçireceği günlerin hesabını yapıyordu.

Sahi, Yaşar Amca bu evlilikten ne zarar etmişti? Hüseyin Hoca eşinin ailesini çok sevmiş, onların her derdine koşup duruyordu, hayırlı bir damattı. Artık ailede sözü geçenlerden biriydi. Her sorunun çözümünde ona da danışılıyordu.  Şimdi ne Yaşar Amca ne de Hüseyin Hoca hayatta değil.
İyi örnek olarak aynı durumdaki binlerce insana yol gösterici olarak, hoşgörünün güzelliğini yaşatıyorlar. Ölümsüz olmak, önyargıların kırılmasıyla mümkündü. Onlar benim gönlümde hala yaşıyorlar. En büyük ibadet; sevgi, hoşgörü ve saygı değil mi?

Recep Yılmaz
  • BafraHaber Yorum
  • Kır gönlünün zincirlerini içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0