Bu köşe yazısı birçok eğitim bürokratı ve öğretmenin asabını bozabilir, başlangıçta belirtmekte fayda var! İlk oyun yeri olarak kendini okul bahçesinde bulan, dört kişilik ailesinin dördü de öğretmen olan biri olarak yazıyorum bu yazıyı… Herkes öğretmen olmalı mı` Olabilir mi` olabiliyorsa bu doğru mu` Bu soruları biraz irdeleyelim... Ülkemizde öğretmen olmak için lise eğitimini tamamladıktan sonra üniversite giriş sınavlarının ardından Eğitim Fakültelerinden bir tanesine yerleşip, dört yıllık lisans eğitiminizi tamamlamanız gerekmekte. Buraya kadar her şey normal. Peki, hali hazırda bu ülkede kadrolu şekilde istihdam edilmiş ve hala görevlerinin başında bulunan Diyetisyen, inşaat mühendisi, ekonomist, ziraat mühendisi, kamu yönetimi mezunları vd bölümlerlerden mezun öğretmenler (!) görev yapıyor mu` Evet. Biraz daha derine inelim, bir de bu öğretmenlerimiz sınıf öğretmeniyse ne dersiniz` Bu öğretmenler öğretmenliği öğrenmek için beş yılını harcasa heba olan kaç nesil var, varın siz hesaplayın… üç-beş aylık formasyon eğitimiyle öğretmenlik yapılamayacağı aşikardır. Nedense bizim eğitim bürokratlarımızca usta öğreticiler, hatta öğretmeni olmayan yerlerde lise mezunlarının bile öğretmen olarak görevlendirilme alışkanlığı devam etmekte, gerekçe olarakta kadro eksikliği gösterilmektedir.
Bu iş bu kadar hafife alınacak bir iş midir` Peki, o zaman bir eğitim fakültesi mezunu da genel cerrah olsun, doktor olarak atansın Anadolu’nun bir yerine. Bu nasıl mümkün olamayacaksa eğitimci olmadan öğretmenlik yapmakta mümkün olmamalıdır. Olabilir diyenlere bir cümlem var, peki o zaman sizin çocuklarınızı o öğretmenler okutsun…
Bir de fen-edebiyat fakültesi faciası var ki sormayın.
Fen edebiyat fakülteleri bilim adamı yetiştirmek için kurulmuş ve eğitimi de oldukça kapsamlı, mezun olması zor fakültelerdir.
Diplomalarındaki unvanlarında, Kimya mezununa Kimyacı, Edebiyat mezununa Edebiyatçı denir…
Eğitim fakültelerinde ise … Öğretmeni! Tabi buradan mezun olan arkadaşlarımız mühendislere göre bir adım daha yakındır öğretmenliğe…
Ülkemizde insanlara istihdam sağlamak için fen-edebiyat fakültesi mezunlarına da öğretmenlik hakkı verilmiş bulunmakta bunu da yeterli görmeyen yöneticiler eğitim formasyonunu dört yıla yayarak hemen hemen eğitim fakültesi müfredatını fen-edebiyat fakültelerinde uygulamaya sokmuşlardır.
O da yetmemiş gibi açık öğretim fakültesi’nden isterseniz edebiyat, isterseniz anasınıfı öğretmeni olabilirsiniz… Peki, soruyorum bir dönem tıp fakültelerinin puanlarının üzerinde olan eğitim fakültelerine yerleşen, bitiren ve atama bekleyen öğretmenlerin vebalini kim üstlenecek`
Adalet hak hukuk varsa bu durum nasıl açıklanacak` Öğretmen adaylarının bir de göreve başlama hikâyesi var ki onu hiç sormayın...
Kamu personeli seçme sınavına girmek ve yeterli puanı almak gerekiyormuş bürokratlarca.
47 puan alan anasınıfı öğretmeni yeterli puan alarak görevine başlarken (!), 85 puan alan matematik öğretmeni yeterli puan alamadığı için atanamamakta ülkemizde!
320 bin öğretmen adayının görev beklediği söyleniyor! 320 bin okumuş beyin, işsiz! Ama tezatlar ardı ardına geliyor, hala yeni bölümler açılıyor, hala kontenjanlar arttırılıyor ve gerekçe olarakta “okuma hakkı kimsenin elinden alınmamalı” deniliyor.
Peki ya çalışma hakkı` “okumak” haksa “çalışmak” ne` Devlet okullarında görev bekleyen öğretmenlere “Devlet herkesi işe almak zorunda değil” deniliyor.
Evet, doğru. Bu cümle “Sosyal devlet” ilkesiyle çelişse de bu böyle. Peki, istihdam alanı oluşturmak gerekliliği de unutuluyor mu bu söylenirken` Özel okulların çok az sayıda olduğu, dershanelerin hayatı idame ettirecek maaşı vermediği-veremediği stajyerlik aldatmacasıyla öğretmenin hakkını vermediği-veremediği bir ortamda keskin cümlelerin kullanılması bu okumuş beyinlerin henüz hayata başlangıcında hayata küsmelerine neden olmuyor mu`
Her toplumda yöneticileri, bürokratları, doktorları, mühendisleri vd. öğretmenler yetiştirir. O yüzdendir ki eğitim-öğretim üzerinde uzun vadeli ve ayakları yere basan planlar yapılması zaruriyettir. Siyasi, çıkarcı, günü birlik politikalarla eğitime yaklaşmak ülkemizi nereye taşır` Fiziki şartlar (derslikler, araç-gereçler vb) ülkemizde son dönemlerde iyi düzeye gelse de unutulmamalıdır ki o dersliklerde dersi verecek olan işin ehli, donanımlı, idealist, görevini seven ve kıymetini bilen mesleğine adanmış öğretmelerdir.