Bafra'nın makaracıları

Henüz gırgır dergisinin çıkmadığı, mizahı bizzat insanların gündelik yaşamda kendilerinin yazıp oynadığı 1960’lı yılların sonlarında Kadı Çeşmesinin civarındaki işyerimizde çıraklığa yeni başlamıştım.

O yıllarda çocuklar azgınlık yapmasın diye işyerlerine çırak olarak verilirdi. Çırakların en çok verildiği yerler, terziler, berberler ve çay ocakları gibi küçük işletmelerdi. Yaşları biraz daha büyük olanlar tamirhanelerde çıraklık yapardı.

Ben yaşıtım arkadaşlardan daha şanslıydım babamın işyerinde çıraklık yapacaktım. İlk işe başladığım gün en kolay işi vermişlerdi. Gelen müşteri ve misafirlerin içeceklerini çay ocağına söylemeye gidiyordum.

Sonraları bana verdikleri su bidonunu Kadı Çeşmesinde su doldurup yolu ıslatmaya da başlamıştım. Bunu belki istisnasız günde beş altı kez yapmak zorunda kalıyordum.

İşe başlayalı haftalar olmuş ben işyeri komşularımızı da tanımaya başlamıştım.

İşyerimizin hemen yanında Ahıskalı Manifatura, karşımızda yine manifaturacı Halim Çakıroğlu, onun yanında temiz köfteci Nafiz Yapar, işyerimizin diğer yanında Galeri Zekinin sahibi Zeki Terzioğlu vardı.

Her gün çay söylemeye gittiğim çay ocağının olduğu sokakta kuru kahveci Fehmi, onun biraz daha ilerisinde Kömürcü Cemal Amca vardı.

Kömürcü Cemal Amca en çok gördüğüm simalardan biriydi. Şehir merkezindeki umumi tek tuvalet onun karşısındaydı. İşyerimizde elektrik malzemeleri satılsa da işyerimizde elektrikle çalışan aletler çok azdı. Sadece aydınlatma lambaları ve manyetolu telefon için elektriğe ihtiyaç duyuluyordu.

Yazın işimiz çok yoğun olsa da babamın arkadaşları ve işyeri komşularımız sıkça ziyarete gelirlerdi. Anlatılan her şeyi can kulağıyla dinler bazılarına çok gülerdim.

Çocukların en çok ilgi duyduğu sihirbazlık konusuna ben de ilgi duyuyordum. Gelen misafirlerden biri, ZATİ SUNGUR diye bir sihirbazın Bafra’da yaptığı bir olayı çok güzel ve heyecanlı bir şekilde anlatıyordu.

Zati Sungur bir temsil için Bafra’ya gelmiş, temsil öncesi pazar yerinde dolaşırken yumurta satan bir kadının önünde durmuş ve 5 adet yumurta satın almış.

Yumurtayı satan köylü kadına, bu yumurtaları şimdi kıracağım eğer sarıları güzel çıkarsa sepetteki tüm yumurtaları satın alacağım demiş ve başlamış yumurtaları kırmaya.

İlk yumurtadan başlayarak kırılan her yumurtanın içinden altın lira çıkmaya başlamış, yumurta satan kadının gözleri faltaşı gibi açılmış.

Zati Sungur’un tam da istediği bir durum zaten. Yumurta satıcısı kadına “bütün yumurtaları alıyorum” dese de nafile, kadın bir tane bile satmam diye tutturmuş.

Zati Sungur ne yapsın, peki öyle olsun diyerek oradan ayrılmış. Yumurta satan kadın yumurtadan çıkacak altınlara bir an önce ulaşmak düşüncesiyle başlamış yumurtaları kırmaya. Her kırdığı yumurtadan sonra tüh be bunda da çıkmadı diyerek bir sepet yumurtayı kırmış bitirmiş.

Çevrede olayı seyredenlerden bazıları akşam gittiği temsilde bir bakmışlar ki yumurta satın alan adam pazarda gördükleri adamla aynı. Başlamışlar kadının haline gülmeye. Bu olay Bafra’da yıllarca anlatılan güzel hatıralardan biri olmuş. Dinlemek bana da nasip olmuştu.

Arasta diye de tabir edilen işyerimizin olduğu sokakta tam bir mizah şebekesinin olduğu öğrenmem çok uzun sürmemişti.

Bu şebekenin başını çekenler Kömürcü Cemal Amca, Halim Çakıroğlu ve İsmail Ahıskalı idi. Allah bu şebekenin eline kimseleri düşürmesin.

Köylü vatandaşın biri o yılların en güzel eşyalarından olan pompalı lüküslerden almış.  Lüküsün tülü düşmüş. Lüküsü satın aldığı mağazaya gitmiş. Nereden bilsin o mağazanın da şebekeye dahil olduğunu.

Mağazadakiler bizde tül kalmadı deyip onu perde satan işyerine göndermişler. Orasıd a köylüye bizde de kalmadı deyip, Ahıskalı Manifaturaya göndermiş.

Aynı cevabı oradan alan köylü, en son Kömürcü Cemal Amcaya da kadar gönderilmiş. Zavallı adam oradan oraya saatlerce gitmiş gelmiş ama lambası için alacağı tüle bir türlü ulaşamamış.

Bu şebekenin en azılısı olan Cemal Amca bir gün işyerinin camına canlı kirpi ve tosbağa alınacaktır diye bir yazı asmış. Tabi gelen geçenin dikkatini çekiyor okuma yazması bilmeyenler de okuma bilenlere ne yazdığını sorup öğreniyor. O yıllarda Bafra’da canlı kara salyangozu ve kurbağa en çok gelir getiren ve zahmetsiz işlerden olduğundan, diğer canlı hayvanlarında para edebileceğinden çoğu köylü kuşku duymuyor, elinde çuvallar dolusu tosbağa ve kirpiyle gelen köylüler Cemal Amcanın odun kömürü satan mağazasına gelmeye başlamışlar.

Cemal Amca bir gün önce yazdığı  yazıyı kaldırmış yerine onun yerine, canlı tosbağa ve kirpi alımı bitmiştir yazan yazıyı koymuş. Köylüler ellerinde çuvallar dolusu kirpi ve tosbağa ile kalakalmış ve ara sokaklarda çuvalların ağzını da açarak tüymüşler. Tabi ara sokaklar tosbağa yarışı yapılan hipodroma dönmüş bu arada tosbağaya şimdiler de kaplumbağa diyorlar.

Her nedense, her gün çay söylediğim çay ocağı nereden akıl etmişse işyerine telefon bağlatmış siparişleri telefonla almaya başlamıştı.

Telefonlar manyetolu olduğundan PTT’de bulunan santral görevlisine söyleyerek istediğiniz numarayı bağlatabiliyordunuz. Kontör denen şey o günlerde bilinmediğinden telefonla çay istemenin ek bir maliyeti de bulunmuyordu.

Bir gün işyerimize hiç misafir ve müşterinin olmadığı bir günde 25- 30 civarında çay gelmiş. Ben de dahil olmak üzere gelen bu kadar çaya çok şaşırmıştık. Durumu geçte olsa anlamıştık. Mukallitlerden biri manyetolu telefonla işyerimizin adını vererek o çayları istemişti. Bu olaya o an için çok kızsak da sonra epey gülmüştük.

Bu günlük bu kadar, zaten biraz uzun oldu. Okuyanlara her zamanki gibi teşekkür ediyorum umarım okurken sıkılmazsınız.

Recep Yılmaz

  • BafraHaber Yorum
  • Bafra'nın makaracıları içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0