Neyzen Tevfik'in İçkiye başlaması, İstanbul Medreseleri ve Mehmet Akif`le tanışması

Geçen gençlik günlerine yanmayan
Yok gibidir, bense bakar geçerim.
Yoku vara, varı hiçe gömerek
Her solukta bir gam yakar geçerim…
 Tevfik rakıyı ilk defa Bodrum günlerinde görür. Düğünlerde zengin sofralarında mutluluk dolu kahkahalar onu daima cezbeder. İzmir Mevlevihane günlerinde ise her fırsatta içki içer. Ney ile arkadaş olup İzmir’in tanınmış ailelerinin meclislerine katılır ve artık kendinden geçercesine içkinin müptelası olur…
 Hasan Fehmi efendi, oğlu Tevfik’in iyi bir eğitim alması hususu geçtikçe kuvvetlenir. Tevfik İzmir mevlevihanesindeki hayatından çok memnundur tahsil onun için Mevlevihanedeki yaşamdır... Babası İstanbul’a gitmesi ve medrese eğitimi alması arzusundadır. Ne kadar dirense babasının bu arzusunu yenemez ve 1899 yılında ondokuz yaşında iken vapur ile İstanbul’a hareket eder.
 İzmir Mevlevihanesi'nden yanına aldığı birkaç kitabı ve ailesinin kendisine hazırladığı azık ve giysileri ile vapurun son durağı olan Sirkeci Gümrüğünde iner…
İstanbul Sirkeci gümrüğünde eşyaları aranan Tevfik yanında getirdiği kitaplardan Ziya Paşanın, Cevdet Paşanın, Şeyh Galip’in ve Akif Paşanın kitaplarına “Mizacı hümayuna mugayir” olduğu söylenerek  el konulması onu çok üzer ve ilk iç isyanını burada yaşar…
İstanbul Fethiye medresesine babasının tavsiye mektubu ile başlar. Medresede kalmaktadır . Bir gece arkadaşlarının israrı ile ney üflerken o sırada odalar softalar tarafından basılır. Softa inzibatları Tevfik’i eşyaları ile birlikte medreseden atarlar. Cebindeki İzmir Mevlevihanesi'nden aldığı tavsiye mektupları İstanbul Mevlevihanelerinin kapısını sonuna kadar Tevfik’e açar ve yeni bir Mevlevihane hayatı başlar.
Durulmadı gitti belirsiz başım,
Kardaşımdan başka herkes kardaşım.
Kader, zaman, keder, hicran yoldaşım,
Dertli ırmak oldum, akar geçerim…
1900’lü İstanbul yılları edebiyat kültür ve musiki ile iç icedir. Tahsilli kişiler üst düzey memurlar kahvehanelerde edebiyat, musiki, şiir geceleri düzenlemektedirler. Mehmet Akif ‘te bu kahvehanelerinin müdavimlerindendir. İşte Neyzen ile Akif böyle tanışırlar ve hemen kaynaşırlar. Akif bu yıllarda bir kalem memurudur. Tevfik Akif ile tanışmasını “Tercüme-i Halim” adlı şiirinde şöyle anlatıyor:
Bursalı Hafız Emin isminde bir ehli vefa
Vardı. İzmir’den tanırdım burada çıktık aşina
Bence bu ademdi mizanı vefanın bir kefi
O tanıttı acize şair Mehmet Akif’i…
İstanbul’da gün geçtikçe çok kişilerle tanışır, bütün Mevlevihanelerin kapısı ona açıktır. Ünlü şahsiyetleri, edebiyatcıları ve şairleri tanır ve onlarla dost olur. Tevfik Fikret, Halit Ziya gibi zamanın en meşhur kişilerin meclislerindedir. Akif’le devamlı beraberdir. Mehmet Akif ona setre ve pantolon yaptırır ve o güne kadar giydiği cübbe ve şalvarını çıkartırır. Neyzen artık bir İstanbul efendisidir…
Medrese tahsilini de devamlı dışarıdan takip eder ve başarılı bir öğrenci olur. Mehmet Akif’in bunda tesiri çoktur. Ne yazıktır ki setre ve pantolon giymesi Medrese hocalarına isyan gibi geldiğinden bir daha açılmamak üzere medrese kapıları Neyzen’e kapatılır…
Devrin siyaseti pek saçma sapan,
Pişirdiği pazarlıklar çok yavan.
Matbu’atın ocağında kaynayan
Kazanlara bir kulp takar geçerim.
Anladın mı beni yakan o piri
Neyle mey bak ne yaptı fakiri
Ebedleri kucaklayan esiri
Mana gibi deler, çıkar geçerim…
Neyzen gibi serserinin fakirin,
Mihrabıyım içindeki zamirin
Men-Rabbüke diyen Münkir, Nekirin
Defterini dürer, tıkar geçerim…
Haftaya buluşmak üzere sevgi,dostluk,huzur içinde kalın…
İdris Anarat
1 Mayıs 2015
  • BafraHaber Yorum
  • Neyzen Tevfik'in İçkiye başlaması, İstanbul Medreseleri ve Mehmet Akif`le tanışması içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0