Makedonya Gezisinden geriye kalanlar

Uzun ve tatlı bir bekleyişin ardından sınırı geçmiş olduk. Yol boyunca sarıçiçekli kanola bitkisi tarlalarını izleyerek Adana Kebapçısındaki yemek molasına vardık. 
Oralarda bile Türk mutfağını bulduk. Dikkatimi en çok çeken şey; çok katlı binaların olmaması, evlerin sıvasız ve boyasız hatta bir kısmının terk edilmiş olması Gümrük kapılarındaki bekleyişler çok da kısa sürmedi. 
Cami ve kiliseler yerleşim yerlerinde bir arada. Öyle ki, her cami minaresi gördüğümüzde bir heyecan, bir coşku, sanki kendi diyarımızda gezer gibi. Osmanlı`dan izleri görmek insanı umutlandırıyor. Yerleşim yerleri küçük, bir arada ve bahçeli. Otoban girişleri de bizim ülkemizde olduğu gibi pahalı değil. 
Tarıma elverişli araziler oldukça fazla. Hayvancılık ve seracılıkta oldukça yaygın görünüyor. Yerleşim yerlerinde bizdeki gibi toplu mezarlıklar ve kırmızı siyahlı çift başlı kartallı Arnavutluk bayrağı asılı. 
Mübadil olmanın zorlukların düşünmeden geçemiyorum. 
O şartlar altından ülkelerinden koparılıp göçe zorlanmak çok kolay olmasa gerek. Arkada bırakılan, yarım kalan hayatlar düşünüldükçe içler acısı... 
30 Nisan Pazar sabahı fotoğrafçılık kulübündeki arkadaşlarımızla, Ohri`de sahile inip fotoğraf çekimleri yaptık. Boş sokaklarda gezmeyi her zaman sevmişimdir. Orada da Türk Çarşısı bulduk. Sanki Türkçeyi çok düzgün konuşamasalar da kendi ülkemizde gezer gibiyiz. Yemeğimizi, o sokakta yedik. Çayımızı İstanbul çaycısında içtik. Namazlarımızı Mübarek ezanımız okunduktan sonra yine o sokakta, 1720 yılında yapılmış olan Pir Mehmet Hayati Hz. Halveti Dergah ve Türbesinde eda ettik. 
Türbenin ahşap tavanları muhteşemdi ve içerisi yer minderleriyle döşenmiş şark köşesi gibi dersliklerden oluşuyordu. Manevi havası bir başkaydı. Üsküp Kalesi`ne çıkıp şehri yukarıdan izledik. Toplu halde panoramik bir şehir turu yaptıktan sonra meydandaki festivale katıldık. 
Bizim musiki ekibimizden sonra en güzel ekip tahta terliklerle gösteri yapan bir Fransız ekibi oldu. Bizim grubumuz halkı coşturdu, halaylar çekildi... 
Ohri`nin en büyük özelliği söylemeden geçemeyeceğim, trafik lambası yok. Yaya her daim geçiş önceliğine sahip. Gece güzel yağan şiddetli yağmura rağmen taksiyle gittiğimiz Türk sokağında oradaki vatandaşlarla Avrupa gözünden Türkiye sohbeti yapıp çay sefamızı yaptık. 
1 Mayıs sabahı İşçi Bayramı sabahı Ohri`nin yeşil çarşı denilen bizdeki gibi olan halk pazarını ziyaret ettik. 
Aynı gün Matka Kanyonu`na hareket ettik. Tatil olması sebebiyle yoğun bir trafiğe takıldık. Matka Kanyonu`nun en büyük özelliği, çıkış noktası belli değil ve kanyon gezileri yapılıyor. Etrafında da çok güzel piknik alanları mevcut. Makedonya mali sıkıntılar içinde olmasına rağmen halkını çok önemsemiyor gibi. Gösteriş için yüklü paralar harcanmış. 
Üsküp` te biz gitmeden birkaç gün önce çok ciddi protestolar olmuş. Üsküplü Mehmet ile tanıştık. Mehmet tam bir ana evladı. Onu burada anlatmam imkansız. Benim gözümde tam bir evlat. Rabbim bahtını açık etsin. Bizi orada da Türk çarşısına götürdü. O gece Kuka denen bir yerde yemek yedik. Meze ağırlıklı, sazlı sözlü güzel bir eğlenceli geceydi. 
2 Mayıs sabahı 6`da fotoğraf çekimine çıkıldı. Devasa heykellerden oluşan meydanı ben tarihi zannederken onların yeni yapıldığını öğrendim. Benim için ciddi bir hayal kırıklığı oldu. Makedonya, Kosova girişlinde vukuatlı pasaport kontrolünden geçtik. Valizler açıldı, gümrük memuruyla kısa bir tartışma yaşandı. Güzel vakit kaybımız oldu. 
Priştina` da öğle yemeğimizi yedikten sonra verilen molada şehir turumuzu yaptık. 17. yy` da yapılmış olan Sinan Paşa Camii`de öğle namazı eda edildi. Bu caminin restorasyonunun Başbakanlığımız tarafından yapıldığını öğrenince şaşkınlığım bir kat daha arttı. 
Yer yer Alp Dağları`nı da izleyerek gitmek mükemmeldi. O gece Kosova Priştina`da çok da güzel olmayan bir otelde konakladık. Sırbistan sınır kapısında bize geçiş verilmedi. Dolayısıyla gittiğimiz yolu geri dönmek zorunda kaldık. Komanova denen bir yerde yemek molası verildi. Tam Arnavut böreği yemek bile nasip olmadan döneceğiz derken, sora sora oranın en güzel börekçisine denk geldik. Böreği açmasını zevkle izlemenin yanında Sütaş ayranımızı da yanında aldık. Gözüm ve gönlüm doydu diyebilirim. Hemen ardından adres sorduğumuz kişinin tesadüfen Türk olması bizi çok şaşırttı. Çay ocağı sahibimiymiş. Onun da adı Mehmet. Kızı laborant, oğlu tıpta okuyor. Aldıkları maaştan bahsetti. İnanmak çok zor ama gerçek. Bizim ülkemizdeki asgari ücret karşılığında çalışıyorlar. 
Edirne` ye sınır kapısına vardığımızda, alkışlar havada uçuştu. Musiki cemiyetinden coşkulu parçalarla bitirdiğimiz yolculuk sonunda ben şunu anladım: Biz cennet bir ülkede, bolluğun içinde, yaşıyoruz ama birçoğumuz kıymetini bilmiyor ve şükretmiyoruz... 
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!..
Türkan Karaboğa

  • BafraHaber Yorum
  • Makedonya Gezisinden geriye kalanlar içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0