Bir efsanedir Aguş Hoca

Bir efsanedir agus hoca
O isim, kırklı yılların sonlarında sıcak bir yaz gününde yazıldı Mehmet Hoca’nın alnına... Sıcaktan bunalan bir kuşun, İş Bilgisi dersinde pencereden içeri girdiği gün… Atölyenin açık penceresinden içeri dalan kuşun kanat seslerine, şaşkınlıktan kuşu göstererek “aaa guş” diyen Mehmet Hoca’nın sesi karıştı.

Böyle rivayet olunur “Aguş Hoca” isminin nereden geldiği...
 
O günden sonra Resim ve İş Bilgisi Öğretmeni Mehmet Ulusar, sadece öğrencileri tarafından değil, tüm Bafralılar tarafından “AGUŞ HOCA” diye anılacaktır.
Gerçeğini belki hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz ama bu rivayete bir tane de ben eklemek istiyorum.

Resim ve İş Bilgisi öğretmeni Mehmet Hocamız, rende, iskarpile, maket bıçağı, keser, çekiç gibi aletlerine çok önem verir onlara gözü gibi bakardı.
Her konuda çok titiz olan Mehmet Hoca, aletleri öğrencilerine numaralarını yazarak teslim eder, ders bittiğinde de elindeki listeye göre toplardı.
Taş oymacılığının en önemli aletlerinden biri de agüstür. Mehmet Hoca da agüslerine ayrı bir önem verir kaybolmalarına tahammül edemez, sürekli agüslerini ister, sorardı.
Agüs aşağı, agüs yukarı… Kim bilir belki de Aguş Hoca lakabı Mehmet Hoca’nın bu agüs aşkından gelmektedir.

İleride yüzlerce başarılı öğrenci yetiştirip Bafralıların hafızalarında derin izler bırakan Mehmet Ulusar, yani Aguş Hoca kimdir?
 
Adam gibi adamlar yetiştiren Mehmet Ulusar, 1912 yılında Erzurum’un Hınıs ilçesinde doğdu.
Osmanlı imparatorluğu ile Rusya arasında geçen Kafkas Savaşlarında anne ve babasını kaybeden Mehmet Hoca’nın amcası Şevket Paşa, Cumhuriyet Döneminin ilk devlet adamlarındandır.
Küçük yaşta yetim ve öksüz kaldığı halde amcası Şevket Paşa’dan hiç ilgi görmeyen ve ortada kalan Mehmet Hoca adeta bir yaşam mücadelesi vererek kendini eğitime verdi.

Aguş Hoca, ilk, orta ve lise eğitimini memleketi Erzurum’da tamamlayarak Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nü bitirdi.
Meslek hayatına Tokat’ta başlayan Mehmet Ulusar, Bafra Ortaokuluna Resim-İş öğretmeni olarak atandı.

Mehmet Ulusar Bafra’daki ilk yıllarında Dr. Fevzi Birer’in ablası Ayşe Hanımla tanıştı. Mübadil bir ailenin çocuğu olan Ayşe Hanım, Selanik’in Drama kazasından henüz 3 yaşındayken Bafra’ya gelmişti.
Yolları Bafra’da kesişen iki gencin kanları birbirlerine kaynasa da kız tarafı ilk başlarda Aguş Hoca’ya kızlarını vermeye yanaşmadı.
Kız tarafının damadı tanıması ve evliliğe onay vermesi iki yıl sürdü.
Ulusar Ailesinin bu evlilikten, biri öğretmen iki kız ve avukat bir oğulları oldu.

Aguş Hoca, İyi bir eğitimci olmasının yanı sıra iyi bir aile reisidir de. Çocuk büyütmek de ona göre hem bir görev hem de bir sanattır.
Çocuklarının yanında eşiyle bir kez dahi tartışmaya girmeyen Aguş Hoca, evlatlarının kavgasız, mutlu bir ortamda büyümelerini sağladı.
Kıskançlık, tembellik ve nefret duygularından uzak olan Aguş Hoca, herkese örnek olacak çocuklar yetiştirdi.
Çocuklarına Paşa Amcası hakkında bir kez dahi kötü bir söz söylemeyen Aguş Hoca, yine de amcasının ilgisizliğini unutamamıştı.

Bir gün varlıklı Paşa Amcasından Ankara’ya gelmesi için davet alan Aguş Hoca, “yıllarca beni hiç arayıp sormayan amcayı ne yapayım” diyerek daveti kabul etmedi.
Daveti kabul etmeyen Aguş Hoca’ya Ankara’dan acı haber geldi. Onu küçük yaşta yüz üstü bırakan amcası Şevket Paşa ölmüştü.
Kendisiyle hiç ilgilenmeyen amcasının ölümüne çok üzülen Aguş Hoca günlerce ağladı, ölüm haberlerinin yayınlandığı gazeteleri ömrünün sonuna kadarda sakladı.
 
Mesleğine aşık, idealist öğretmen Aguş Hoca, Resim ve İş bilgisi dersi dışında Almanca derslerine de girerdi.
Eğitim ve öğretimde disipline her zaman önem veren, her işi titizlikle yapan Aguş Hoca’nın el becerisi de gözlerden kaçmadı ve Gazipaşa Camisi’nin taş süsleme işlerinin yapımı ona verildi.

Bugünkü Gazipaşa Camisi’nin taş süslemeleri Aguş Hocanın gece gündüz çalışmalarının bir ürünüdür. Aguş Hoca, evinde, gaz lambası eşliğinde gece geç saatlere kadar boyadığı süslemeleri, gündüzleri cami duvarına monte ederdi. Bugün cami kapısının sol tarafındaki yazıda Nakkaş Mehmet Ulusar olarak ismi hala yazmaktadır.

Aguş Hoca, şimdilerde Ankara’da avukatlık yapan biricik oğlu Alpay’ı, ortaokul öğrencisi iken yanına yardımcı olarak alarak, eski kaymakamlık lojmanının yanındaki caminin kubbe ve minberlerinin nakış ve süsleme işlerini hiçbir ücret almadan yapmıştı.
O günlerde çok beğenilen ve hayranlık uyandıran bu eserlerin sahiplerini şimdi kimsecikler bilmiyor.

Aguş Hoca’mızın iş bilgisi dersini yaptığı atölyeler bugünün sanat okullarının da muadilidir. Atölyede her türlü marangoz aletleri, teneke işlemeciliği, kilim dokuma tezgâhı ve dokuma, kitap ciltleme işleri yapılmış, bu faaliyetler her eğitim ve öğretim yılının sonunda sergilenmiştir.

Yetenekli hocamız aynı zamanda çok da zekiydi. Devre arkadaşlarından matematik öğretmenlerinin çözemediği problemleri gece geç saatlere kadar da olsa çalışarak mutlaka çözerdi.

Yetenekleri saymakla bitmeyen Aguş Hoca’mız, her zaman ne yapacağını bilen ve yapacağı şeyi çok önceden düşünen biriydi.
Şimdiki öğrencileri bırakın, büyüklerin bile adını bilmedikleri, kitap ciltlemeye yarayan tahtadan cilbendi bize yaptırır onunla da kitap ciltletirdi.

Ayrıca kırtasiyecilerde satılacak kalitede resim albümü yapmayı da o öğretmişti. Albümün kapaklarını bezle kaplatır, köşeleri eskimesin diye de köşebent çaktırırdı. Yapraklarını ise şiraze ipi denilen renkli iple fiyonk atarak tuttururduk. Yaptığımız albüm değil sanat eseri olurdu.

Yaptıklarımız bunlarla da sınırlı değildi. Oklavalar, ızgaralar, elbise askıları gibi kullanışlı çok şeyler daha vardı.
Suluboya, yağlıboya, karakalem çalışmalarının dışında, Ebru sanatının da en iyi uygulayıcılarından biriydi Aguş Hoca.

Mozaik çalışması, ağaç kakma ve alçıdan heykellere kadar çok şeyi de öğrencilerine yaptırırdı. Tembel öğrencilere göre notu kıt bir öğretmendi. Halbuki yetenekli ve becerikli öğrencileri çok takdir eder, notunu esirgemezdi. Çalışmayan tembel öğrencileri mutlaka bir atasözüyle uyarır ve azarlardı.

Bunlardan biri ''Baban bir mısır çuvalı, sen bir fare, kemir bakalım kemir”di.
Bir diğeriyse, “katıroğlu katırlar”dı.
Ödevini başkasına yaptıranlar için kullandığı atasözü de ''Keçi, keçi bacağından; koyun, koyun bacağından asılır” sözüydü. Zor da olsa, beceremeseniz de, verilen işi veya ödevi mutlaka kendiniz yapın. Gelecekteki yaşamınızda her şeyi başkalarına yaptıramazsınız diye de uyarırdı.
 
Her öğrencinin kapasitesini iyi bilir. Öğrencinin ödev olarak verdiği resim ona ait mi, değil mi hemen anlardı.

Aguş Hoca, Bedri Koraman ve Asaf Güzeloğlu gibi karikatür üstatlarını da okutup yetiştirerek Bafralı sanatçıların ülkemize kazandırılmasını sağlamıştı.
Bununla ilgili bir anekdotu da yeri gelmişken aktarayım…

Aguş Hoca resme olan kabiliyetinden dolayı mezun ettiği öğrencisi Asaf Güzeloğlu ile arkadaş da oldu.

İleride benim sevgili öğretmenim Yurdagül Hanımın da eşi olacak olan Ural Güzeloğlu da Aguş Hoca’nın öğrencisidir.
 
Resme karşı yeteneği olmayan Ural Amca, resim ödevini amcası Asaf Güzeloğluna yaptırdı ve hocasına teslim etti. Aguş Hoca öğrencisi Ural Amca’nın verdiği  ödevi görür görmez sıfır verdi ve resmin altına da “Asaf’a selam” yazdı.

Aguş Hoca, öğrencileri Bedri Koraman, Asaf Güzeloğlu, Talat İçten ve Ahmet Ahıskalı’nın resimlerini de evinde özenle sakladı.

Mehmet Ulusar’ın adı Bafra’daki bir Anaokulunun tabelasında ölümsüzleşmiştir.

Aguş Hoca’nın öğrencisi, benim de manevi babam olan Samsun Milli Eğitim Müdürlüğü de yapan Özcan Tekiner, Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Öncesi Okullar Müsteşarı iken Hocasının adını ölümsüzleştirecek bir karar alarak Bafra Cumhuriyet Ortaokulu yanında yapılan anaokuluna Mehmet Ulusar Anaokulu adını verdi.

100 Yıl önce dünyaya gelen ve hala kendinden söz ettiren Mehmet Ulusar Hocamızı 1980 yılının Temmuz ayında kaybettik. Değerli Hocamız, 67 yaşında kalp krizi geçirerek hayata veda ederken geriye yüzlerce öğrenci ve onlarca eser bıraktı.
Aguş Hocamız 33 yıldır aramızda yok…

Bir öğrencisi olarak onu hiç unutmadım ve becerebildiğim kadar anlatmaya çalıştım. Babamı beni ve 6 kardeşimi okutan değerli hocam Aguş’u yaşadığım sürece unutmayacağım. Onu size yeterince anlatamadığımı bilsem de tek tesellim bize öğrettikleriyle hâlâ aramızda yaşamasıdır.

Sevgili Atamız, “yeni nesil sizlerin eseri olacaktır” diyerek öğretmenlerimize ve yetiştirecekleri gençlere ne kadar önem verdiğini göstermişti. Kültürlü, sağlıklı, medeni nesiller yetiştiren öğretmenlerimizden aramızdan ayrılanlara rahmet, yaşayanlara sağlıklı ve uzun bir yaşam diliyorum.
Bu yazıyı tüm değerli öğretmen arkadaşlarıma armağan ediyorum. Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun.Recep YILMAZ
  • BafraHaber Yorum
  • Bir efsanedir Aguş Hoca içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0