Basın ve toplum

Basin ve toplum
Haber toplumun en tabi hakkı. Doğru ve zamanında insanların bilgilendirilmesi tabiî ki çok önemli Yaşadığımız dünyadan, ülkeden haberimizin olması toplumların birlik ve dirlik içersinde yaşamlarını sürdürebilmesi için basın vazgeçilmez bir unsur.
Bazen çocukluk dönemlerime gittiğim zamanlar oluyor. Babam memur olması nedeni ile o zamanlarda evimize gazete, dergi ve kitapların girmesi okumayı bizlere sevdirmesi, 1958-1965 yıllara doğru gidiyorum çalışma odamdaki o günkü kitapları tekrar gözden geçirdiğimde heyecanlanıyor, hala babam Galip Anarat’ın günün şartlarına uyarak internet ve face kullanarak bizlere uyarıcılık yapması benim çocuklarım için ne kadarını yaptım ki sorusu ile baş başa bırakıyor. Kendisine Allah sağlıklı uzun ömürler diliyorum.
Tabiki bizleri idare edenler halkın huzurunu bozacak ve infial yaratacak haberlerin yapılmasını engellemek için yasalar çıkarması normal, basının bir etik içersinde yapılması haberi bizlere ulaştıran her emekçinin sorumluluğu olmalıdır. Basın tarihine göz attığımızda bunun her zaman böyle olmadığını, koltuk kavgalarının makam peşinde olanların lehlerinde yazılmayan her yazının engellenmesi veya lehte olanların sonsuzca desteklenmesi, yanlış ile doğrunun birbirine karışmasına neden olmuş.
Tarih boyunca basınımıza şöyle bir göz atalım istedim.
İlk Türkçe gazete 11 Kasım 1831 günü “Takvim-i vekayi” adı ile haber hayatına başlıyor. Toplumun her haberi duymaması gerektiği kararına varan idareciler 10 Mayıs 1876 günü ilk kez sansür uyguluyor. 24 Temmuz 1908 günü sansür uygulaması kaldırılıyor daha sonra ki yıllarda bu tarih Basın bayramı olarak kutlanıyor.
 Türk basını kendisini denetlemek ve etik kurallarına uymak açısından bu tarihten 20 gün sonra 14 Ağustos 1908 günü Basın birliğini kuruyor. Cumhuriyetten önce 1917 yıllarında Ahmet Emin Yalman tarafından “Vakit” adıyla ilk gazete çıkarılıyor. O yıllarda asılsız haberler, yurdumuzun işgali toplumun huzurunu kaçıracak derecede haberlerin milletimize yanlış yansımazını gören Mustafa Kemal Atatürk 10 Ocak 1920 günü “Hâkimiyeti Milliye” gazetesini kurduruyor.
Türkiye’nin birçok yöresini gezen ve Mustafa Kemal Atatürk’e bilgi veren Halide Edip Adıvar ile Yunus Nadi doğru haberin yayılması için bir haber ajansının kurulması gerekliliğini anlatıyorlar. Atatürk’ün emri ile ilk haber ajansımız olan “Anadolu Ajansı” kuruluyor. En doğru haber bu ajansın emri ile telgrafhanelere geciliyor. Telgrafhanelerin bulunmadığı yerlerde camilere asılarak toplumun haber alma özgürlüğü sağlanıyor.
1930 lu yıllarda elektrikle çalışan radyo alıcıları devreye giriyor. Artık haber saatlerinde tüm kahvehaneler sessizliğe bürünüyor o dört köşe kutunun içinden gelen sesi pür dikkat dinliyor evlerine köylerine ulaştırmaya çalışıyorlar.
1940 lı yılların sonunda ilk gazete kapatma olayları başlıyor. İdareye ve idarecilere muhalif olmak en büyük suç sayılıyor.
1945 li yılların başında İngiliz Mühendis Arthur Clarke dünya çevresine bir yönerge gönderilmesi ile iletişim ağının kurulabileceği fikrini ortaya atıyor. Artık haber doğru veya yanlış Uzaydan idare edilebilecek bir ortama taşınmaya başlıyor. İşte yasaklar haberin yapılmasından sonraki cezalar gelmeye başlaması, sansürler daha çok gündeme gelmesi bu tarihten sonra daha fazlalaşıyor.
1950 yılında basınında desteği ile iktidara gelen Demokrat parti yeni bir basın yasası çıkararak gazete veya dergi çıkarmak için izin alma zorunluluğunu 02 Temmuz 1950 günü kaldırıyor.
1950-1960 yılları arasında İstanbul Teknik Üniversitesinde siyah beyaz TV yayınlarına başlıyor. İlk tüp bilgisayarlar kullanılıyor.09 Mart 1954 günü çıkarılan bir yasa ile yine basının boğazı sıkılıyor her türlü eleştiriye yasaklar para ve hapis cezaları getiriliyor. Ve ilk ceza Hüseyin Cahit Yalcın’ın yaptığı eleştiriye 70 yaşında olmasına rağmen 26 ay habis cezası ile cezaevine gönderiliyor.
Ben şu konuya burada özellikle değinmek istiyorum. Yanlış elbette ki doğrunun olduğu her yerde olacaktır. Önemli olan bir yanlış için tüm yolları kapatmak değil onu yapanı bulup cezalandırmaktır. En kısa anlamı ile şu söze katılmak istiyorum.”Pire için, yorganı yakmamak.”
1960’lı yıllarda gelen sansürler, cezalar sıkıntılar, yasaklar, darbeler.
1970’li yılların getirdiği ayrılıklar toplumun tartışamaz duruma gelmesi.
1980’li yıllar, darbeler yokluklar.
Ve bu güne kadar sıkıntılarımızın, ayrılıklarımızın, terörün, kavgaların, koltuk sevdalarının, kardeşliğimizin, hoşgörümüzün, saygımızın sevgimizin hırslarımızın bence en büyük nedenlerinden birisi Toplumun eğitilmesi, bilgilenmesi doğruyu öğrenmesi ile ilgili olan Basınımızın vereceği özveri ve doğruyu bulmaktan geçiyor. Toplum olarak ne yazıktır ki okumayı sadece tahsil olarak görmemiz bizleri yanlışa sevk etmiş en az okuyan bir toplum haline getirmiştir.
Haberlerimiz, kitaplarımız, gazete ve dergilerimiz sadece raflarda kalmasın. Dinimizin de ilk emri olan “oku” diyebilmek hepimizin görevi olmalıdır.
Basınımızın değerli üyeleri, çalışanları, emekçileri sizlere saygım sonsuzdur. Sadece içimden geldiğince bir şeyleri paylaşmak istedim. Kusurumuz var ise Affola.
Yinede sizler Bayramınızı kutlayın ve dimdik ayakta kalın…
Saygılarımla.
İdris ANARAT

  • BafraHaber Yorum
  • Basın ve toplum içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0