Bafra`nın renkli simaları ve Lotus Çiçeği

Bafranin renkli simalari ve lotus cicegi

Bafra yüzlerce yıllık tarihinde, çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış, zeki ve güçlü insanları ile bir dönem kendi adını taşıyan Bafra Beyliği adında bir devlete dahi sahip olmuş bir şehirdir. Her şehirde olduğu gibi Bafra’da da kendine özgü renkli simalar var olmuş, halk ile beraber yaşamışlardır.

Toplumumuzun bir parçası olan bu renkli simaları yazarken herkesin affına sığınıyorum.

Benim çocukluk dönemimdeki en tanınmış olanlardan biri, renkli bantlarla sarılmış metalden bir direksiyonla ve ona tutturulmuş klaksonuyla Bafra sokaklarını koşarak arşınlayan Edi’ydi.

Edi’nin direksiyon simidinde ayrıca 1964 Chevrolet otomobilden esinlenmiş koldan vites de vardı.

Edi tıpkı diğer şoförler gibi vitesini atıyor, önüne biri çıktığında klaksonunu çalıyor kendine yer açıyordu. Sakın yolcusu yoktu sanmayın! Biz çocuklar da onun peşinden gidiyor, adeta onun yolcusu oluyorduk. Edi’nin kimseye zararı olmuyordu. Onu sadece oturduğu İshaklı Mahallesi değil tüm Bafra tanırdı. Her fani gibi Edi de bu dünyadan göçüp gitti. Edi’nin yakıtı bitmiş, yıllarca salladığı direksiyon dönmez olmuştu.

Bir başka renkli simamız ise çocukluğunda ateşli hastalık geçiren deli saadetti. Çocuklar ve kendini bilmez bazı büyükler Deli saadet’i öyle bir kızdırırdı ki, Saadet’in sarası çıkar, düşüp bayıldığı dahi olurdu. O da zararsız biriydi. Aslında tedavi edilebilecek bir hastalığı vardı ama ona sahip çıkabilecek bir ailesi yoktu. Tedavi ettirilip topluma kazandırılması mümkünken bazı aklı evveller tarafından evlendirilmişti. Hatanın neresinden dönersen kardır misali bugünlerde Havza’da bir rehabilitasyon merkezine yatırıldığını öğrendik.

Bir de evi Müftü Mescidi Camisine yakın bir yerde olan Nacikinana ve kızı vardı. Fadime Hatun teyzeye Nacikinana diyorlardı, kızının adı ise Fethiye’ydi. Ana kız Bafra sokaklarında akşama kadar gezer dururdu. Nacikinana’nın anlamını yıllar sonra öğrenebilmiştik.

Fadime Hatun Teyze, yerde ilginç, değerli bir şey gördüğünde “nahacık aha” dermiş. Nahacık aha zamanla çocukların ağzında “nacikinana”ya dönüşmüş ve ana kızın lakabı olmuş. Öyle ki birçok insan gerçek adını dahi bilememiş.

Bafra’nın belki de gelmiş geçmiş en meşhurlarından biri ise Deli Fato’ydu. Deli Fato benim onu tanıdığım zamanlarda 35-40 yaşlarında başında poşu gibi sarılmış renkli bir başlık olan, elinde ise ucuna ağır bir metal parçası tutturulmuş ağaç bir bastonla gezen, kızdırdıklarında bu bastonla onu kızdıranları kovalayan biriydi.

Giydiği rengarenk giysiyi, Hükümet Caddesi’ndeki Hacıbaşların konağının önünde metal güğümlerle süt satan Dededağlı kadınların üzerinde de görüyordum.

Onu iyi tanıyanlar Fato’nun çok sevdiği eşinin silahlı bir saldırı sonucu öldürüldüğü için, ruhsal bunalıma girdiğini bilir.

1974 yılında Bafra lisesinin orta kısmının 1-G sınıfında okula başlamıştım. Evimiz okula çok yakındı. Okula giderken bu delilerden biri mutlaka karşıma çıkardı. Onları bir kez bile kızdırmadığım için onlarla hiç sorunum olmuyordu. Sorunsuz gittiğim okulumdaki arkadaşlarımın hepsiyle iyi anlaşıyor okulumu çok seviyordum. Sınıfımızda oldukça çalışkan öğrenciler vardı. Matematik dersimize giren Kamil Bey çok disiplinli bir öğretmendi. Sınıfa giriş zili çaldığında hemen sınıfa girer ve derse başlar, teneffüs zili çalana kadar da ders yapardı. Onun dersini kimse kaynatamaz, buna teşebbüs dahi edemezlerdi.

Onun sınıfta en çok takdir ettiği öğrenci, diğer derslerinde de hep 10 alan Alibey adındaki arkadaşımızdı.

Bu arkadaş gerçekten bir matematik cambazıydı. O yıl eğitimde yeni başlatılan, modern matematikte çözemeyeceği bir soru asla olmazdı. Bu arkadaşımız çalışkanlığının yanında çok temiz giyimli, güler yüzlü, sempatik ve tertipliydi. Kimseyle kavga etmez herkesin yardımına koşardı.

Birgün nasıl olduysa matematik öğretmenimiz dersi bırakıp sohbet etmek istemişti. 3-4 yaşlarındaki oğlunun devamlı sokakta oynamasından şikayetçi olan öğretmenimiz çareyi onu korkutmakta bulmuş, nasıl korkuttuğunu da bize anlatmıştı.

Öğretmenimizin, “Bak oğlum eve girmezsen seni Deli Fato’ya vereceğim, diyorum, oğlum da korkudan hemen eve giriyor” demesi ile sınıfta bir hıçkırık koptu.

Okulumuzun en çalışkan ve efendi çocuğu hüngür hüngür ağlıyor, bütün sınıf şaşkınlık, üzüntü ve merakla ona bakıyordu.

Ağlayan adı gibi güzel Alibey’di.

Alibey neden ağlıyordu?

Bunun cevabını kimse bilmiyor, Alibeyin ağlaması da kesilmiyordu.

Ne yapacağını şaşıran öğretmenimiz “neden ağlıyorsun oğlum” diye sordu ama cevap alamadı.

Öğretmenimizin isteği ile temiz hava alıp, açılsın diye birkaç arkadaşımız Alibeyin koluna girerek onu dışarı çıkardılar.

Sınıfımızın en efendi ve çalışkan öğrencisi olan bu arkadaşımızın ailesini ben hiç tanıyamamıştım. Öğretmenimizin “arkadaşlar bu arkadaşınız niye ağladı, bileniniz var mı” sorusuna cevap arka sıralardan geldi.

Durumu bilen arkadaşımızın verdiği cevap da bizi ağlatmıştı. Arkadaşımızın, “Hocam, Alibey Deli Fato’nun oğlu, o yüzden ağlamıştır” açıklamasının peşinden öğretmenimiz dahil herkesin gözleri doldu, bazılarımız ise dayanamayıp ağladı.

Bize ders veren matematik öğretmenimiz Kamil Bey, hayatının dersini almıştı.

Ben bu olayı yıllar sonra Uzakdoğu’da tanıdığım Lotus Çiçeğiyle ilişkilendirecektim. Budistlerin kutsal çiçeği Lotus sadece bataklıklarda yetişiyor, bulunduğu ortamda bile hiç kirlenmeden tertemiz kalmayı başarabiliyordu.

Eğitimini bitirip belki de çok sevdiği matematik yüzünden Vergi Dairesinde çalışmaya başlayan Alibey, bir lotus çiçeği gibi tertemiz, onurlu ve dürüst bir insan olarak yaşamını sürdürmekte.

Bugün aramızda olmayan Edi ve Fato’ya Allah’tan rahmet diliyor, tanıyan herkesin anılarında tatlı bir tebessüm bırakan bu insanları, yazma imkânını verdikleri için sevgili ailelerine şükran ve minnet duygularımı sunuyorum

Recep Yılmaz

  • BafraHaber Yorum
  • Bafra`nın renkli simaları ve Lotus Çiçeği içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0